Yeşilyurt Apartmanı'nın enkazından çıkan 5 soru

Ne deprem, ne sel, ne fırtına… Yeşilyurt Apartmanı’nın çökmesi için bunların hiçbirine gerek yoktu. 8 katlı, 14 daireli bina bir gün, durup dururken yıkılıverdi. O molozların altından çıkan sadece cansız bedenler değildi

6 Şubat Perşembe günü çöken Yeşilyurt Apartmanı'nın enkazındaki arama-kurtarma çalışmaları 76 saat sürdü. 21 kişinin cansız bedeni çıkarıldı, 14 kişi yaralı kurtarıldı.

Yeşilyurt Apartmanı’nın enkazından uzun bir ihmaller zinciri, bilgisizlik, denetimsizlik ve yanıt bekleyen sorular çıktı. 

1- Şehrin orta yerinde bir apartmana rahatça nasıl kaçak kat çıkılabiliyor?

Facianın hemen ardından Kartal Belediyesi’nden gelen açıklama, Türkiye’deki yapı gerçeğinin tezahürü gibiydi. Belediye, Yeşilyurt Apartmanı’nda iki katın kaçak olduğunu duyurdu. Yani şehrin orta yerinde, 6 katlı bir binaya, herkesin gözü önünde iki kat çıkılmış, bu duruma ne o apartmanda yaşayanlar, ne de yerel ve merkezi idare ses çıkarmamıştı. 1998 yılından sonra kaçak katlardaki 4 daireden vergi alınmıştı ama o katların kaçak olduğuna dair tutanak da yoktu, yıkım kararı da.

TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) Başkanı Emin Koramaz, "Tablonun ne kadar korkutucu olduğunun farkında mısınız" diyor?

"Eğer belediye göz yummazsa bir binaya kaçak kat çıkılması mümkün değil. Bir binaya kaçak kat çıkılmasıyla gecekondu yapılması aynı. Kartal’daki bina bir sembol. 20 yıldır herkesin gözü önünde duruyormuş ve kimse bir şey yapmamış. 
Bir binanın mühendislik hesapları başta belirlenen kat sayısına göre yapılıyor. Kaçak çıkılan her kat binanın kolon ve kirişlerindeki yükü daha da artırıyor. O kaçak katlar için mühendislik hizmeti alınmıyor, gereken hesaplamalar yapılmıyor. Bu nedenle kaçak çıkılan her kat binayı korkunç sona hızla yaklaştırıyor."


Deprem uzmanı, Prof. Ahmet Ercan, bir binaya kaçak kat çıkmayı şöyle anlatıyor:

“5 katlı yapının üzerine 1 kat daha koyarsanız hamalın üzerine çimento koymuş gibi yamulur, eğer 2 tane koyarsanız biraz daha eğilir. 3 tane daha koyarsanız taşıyamayacağı için göçer.” 

2- 17 Ağustos deneyimine rağmen kolon kesimi devam mı ediyor?

Yeşilyurt Apartmanı’nın alt katında bulunan tekstil atölyesinde kolonların kesildiği iddia ediliyor. Bu da 17 Ağustos’ta, kolonları kesildiği için yıkılan onlarca binayı getiriyor akıllara. O dönem çok konuşulan ve tehlikelerine vurgu yapılan “kolon kesme” uygulamasının aradan geçen 20 yıla rağmen devam ettiği anlaşılıyor.

TMMOB Başkanı Koramaz, "Binanın yükünü taşıyan kolonların kesilmesi akıl almaz bir ihmal ve aymazlık" diyor.

"Ne yazık ki ülkede yeri genişletmek için kolon kesmek diye bir gerçek var. Bu konuda asıl görev vatandaşa, o binada oturanlara ve yöneticiye düşüyor. Buna izin verilmemesi lazım. Şikayet edilmesi lazım, eğer şikayet edildiyse ve işlem yapılmadığıysa tüm sorumluluk Genel İdare’dedir. Ama birinci sorumlu apartman yöneticisi. Apartmanda yapılan her tadilatın apartman yöneticisi tarafından titizlikle takip edilmesi gerekiyor."

3- Denetim mekanizması işlemiyor mu?

Mevcut yasalara ve mevzuata göre, bir bina henüz proje aşamasındayken başlayıp, oturuma geçildikten sonra da devam eden denetim süreçlerinden geçmek zorunda.

Yapıların hem zemin, hem bina etütleri onay olmak zorunda. Uzmanlara göre çöken binalar gerçeği, Türkiye’deki yapıların yüzde 60’ının kaçak olması denetim mekanizmasının işlemediğinin kanıtı.  

“İstanbul’da yapı stokonun büyük bölümü ruhsatsız, kaçak ve mühendislik hizmeti almadan üretildi. İstanbulluların can ve mal güvenliği yok” diyor Emin Koramaz.

“Mevcut bina stoğu ve yapılan binaların depreme dayanıklı şekilde yapılmamasından kaynaklı büyük risk var. Denetim mekanizması en alttan en üste kadar, hiçbir noktada işlemiyor. Hızla envanter çalışması yapılmalı ve riskli binalar için önlem alınmalı. Bu binaların tamamı risk." 

4- İmar affı bir "güvenlik sorunu"na mı dönüştü?

İki katı kaçak olan, kolonu kesilmiş Yeşilyurt Apartmanı’nın imar affından yararlanmak için başvurduğu Kartal Belediyesi’nin açıklamasıyla ortaya çıktı. Açıklamada "Bahse konu binanın 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında herhangi bir riskli yapı tespiti veya tespit başvurusu bulunmadığı, bunun aksine 'İmar Barışı' olarak bilinen mevzuat kapsamında da hak sahipleri tarafından Yapı Kayıt Belgesi başvurusu bulunmaktadır" denildi.

İmar affında son verileri ise geçtiğimiz aralık ayında Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum açıklamış, "Türkiye genelinde şu ana kadar 8 milyon 900 bin vatandaşımız imar barışı sürecine başvurdu. Gelir olarak yaklaşık 7 milyar 511 milyon lira gelir söz konusu." demişti.

Türkiye’deki bina stoğu yaklaşık 20 milyon. Bakan Kurum'un açıklaması şöyle yorumlanıyor: Türkiye’deki binaların yarısı kaçak, denetimsiz ve riskliydi, tümü de “af” istedi bunun için para ödedi.

Burada uzmanlar affedilen binaların hiçbir denetimden geçmemesine vurgu yapıyor.  

Kocaeli üniversitesi Jeofizik Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Şerif Barış “İmar affıyla riskli binaların hepsi yasal prosedüre kavuşturuldu” diyor.

“Yasal olmayan, riskli, kaçak binalar imar barışı yasasıyla affedildi. O binaların güçlendirilmesi, yenilenmesi için çok büyük bir fırsat bu yasa nedeniyle kaçırıldı. Keşke imar yasası çıkarıldığı zaman affedilen binalara bir denetim mekanizması getirilseydi, af isteyen binaların analizleri yapılsaydı, riskli binaların yenilenmesi koşulu getirilseydi. Bu yapılmadı ve sırf bu yapılmadığı için depreme hazırlık açısından büyük bir fırsat kaçırıldı”

TMMOB Başkanı Emin Koramaz’a göre ise "Bu bir imar barışı değil, cinayet.”

"İmar affı bir seçim hesabıdır. Oyları artırmak ve kamu bütçesini doldurmak için ülkede yaşayan insanların hayatını tehlikeye atmaktır. Tehlike saçan bir binaya af getirilemez. Dünyanın hiçbir yerinde olmaz bu. Bir ülkedeki binaların yüzde 60’ı kaçaksa bu yıllara yayılmış bir ihmali gösterir Belki o binalar birden yıkılamaz ama en azından affetmemek, o binaların yenilenmesi için kamu politikaları geliştirmek mümkün olmalı. Bu bile yapılmadı. Yerine, kaçak, denetimsiz, güvensiz binalar affedildi. Bundan derhal vazgeçilmeli ve Merkezi İdare bir durum tespiti yaparak gerekli iyileştirmeler için düğmeye basmalı.”

 


 

5- Olası depreme hazırlık politikası bitti mi?

Son verilere göre İstanbul’daki bina sayısı yaklaşık 1 milyon 600 bin. Bunların yüzde 60’ının kaçak olduğu (Yaklaşık 1 milyon bina eder) yani mühendislik hizmeti almadan yapıldığı da biliniyor.

Yane 1 milyon riskli bina var. Daha serinkanlı bir hesaplamayı ise, deprem uzmanı, Prof. Naci  Görür şöyle yapıyor:

“İstanbul’daki binaların yüzde 1’i yıkılsa, 16 bin bina eder. Her binada dört daire olsa, 64 bin daire yapar. Her dairede ortalama dört kişi yaşıyor olsa, 256 bin insan depremden şiddetli bir şekilde etkilenecek demektir. Siz bir de yüzde 60 ihtimalini düşünün.”

Prof. Şerif Barış, Marmara Depremi sonrası yapılan binaların görece daha kaliteli olduğunu, oluşan bilinç nedeniyle hazır beton kullanımının yayıldığını, mühendislik hesaplarına dikkat edildiğini söylüyor. Ama bu da yeterli değil çünkü 2000 öncesi yapılmış yüz binlerce yapı var.

“İstanbul’da çok sayıda çürük bina var. Onlar zaten yapılan hesaplamalarda, olası depremde yıkılması ya da ağır hasar görmesini beklediğimiz binalar. Tamamının güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor.Yasal düzenleme lazım. Burada sorumluluk çoğunlukla belediyelere atılıyor ama belediyeler bunu yapmakla yükümlü değil. Yasayı Bakanlık çıkardı ve riskli binaları tespiti vatandaşa bırakıldı.”
 

İstanbul Deprem Master Planı çerçevesinde 2009 yılında hazırlanan "İstanbul Olası Deprem Kayıp Tahminleri" raporuna göre beklenen İstanbul depreminde mevcut binaların yüzde 16'sı çok ağır, ağır ya da orta hasar alacak. Mevcut bina sayısına göre bu 256 bin bina demek. Yine aynı rapora göre depremde 10 ila 30 bin kişinin öleceği, 130 bin kişinin ağır yaralanacağı tahmin ediliyor. Uygulanan politikalar ise bu rakamın artması ya da azalmasını sağlıyor.

 

 

 

DAHA FAZLA HABER OKU