Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan tutuklandı

Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve muhabir Hülya Kılınç, Libya'da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenaze töreniyle ilgili bir haber nedeniyle tutuklanmıştı

Fotoğraf: Twitter

Libya'da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenaze töreninden görüntüler yayınlayan Oda TV'nin Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve haberi yapan muhabir Hülya Kılınç'ın tutuklanmasının ardından ifadeye çağrılan Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan da tutuklandı.

Barış Pehlivan kararın ardından, "Bu hukuksuzluğunuzun perde arkasını da yazacağım, hiç şüpheniz olmasın" dedi.

Oda TV'de yer alan habere göre Barış Pehlivan'ın yaptığı savunma şöyle:

Öncelikle teşekkür ederim, sayenizde bugün bir kutlama yaptık. Bugün Fethullahçı Gladyonun yıkımının en önemli yıldönümünden birisini kutladık. Bundan 9 yıl kadar önce buradaki avukatlarla birlikte bu adliyede toplanmıştık.

Çünkü Odatv davasının ikinci dalgası yapılmıştı. Hakim savcı koltuklarında olan teröristleri yıkmak için biz haberler yapmıştık. Benim için bu anlamda bu durum bir dejavudur. Biz nasıl ki bundan 9 yıl önce sadece gazetecilik yaptığım için tutuklandıysam, şu anda da gazetecilik yaptığım için karşınızdayım. Ben o zamanlarda da herkes başını kuma gömerken Fethullahçı Gladyoların koltuklarda oturduğunu söyleyen gazeteciysem şu anda da başkalarının oturduğunu söyleyen bir gazeteciyim.

Sizin şahsınıza değil ancak ben 2020 Türkiye’sinden adalet beklemeyen bir gazeteciyim. Vereceğiniz kararın benim burada yapacağım savunmaya göre değişmeyeceğini bilen bir gazeteciyim. Bu soruşturmayı yürüten bildiğim kadarıyla iki savcımız vardır. İki sayın savcı da yakın zamanda bir iddianameye imza attılar. Bu iddianamede 7 Şubat MİT kumpası iddianamesiydi. Bu iddianamede müşteki olarak MİT mensupları vardı. Bu iddianamede MİT mensuplarının isim, soyisim ve diğer ailevi ve kişisel bilgileri vardı ve bu kamuya açıktı. Söz konusu iki savcı da aynı suçu işlemişlerdir.

O MİT mensuplarının  zamanında iki gazete tarafından deşifre edildiği konusu işlenir o iddianamede. Oradaki MİT mensubu müşteki de ki ben MİT’e bağlı çalışan biriydim ve beni Fethullahçılar gözaltına aldılar ve benim imimin ve kimliğimin deşifre edilmesinde rol alan gazeteler vardır der. O iki gazeteler de Türkiye ve Sabah gazeteleridir. Peki söz konusu iki sayın savcı tıpkı bana ve arkadaşlarıma yaptığı gibi o sözde gazetecileri, haber müdürlerini, sözde muhabirlerini adliyeye getirip bizlere yaptığı muameleyi gösterip, sormamıştır. Şu anda Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Müdürünü benim bulunduğum sandalyeye getirmeye cesareti yoktur. Abdurrahman Şimşek bir tetikçidir. Kendisi ne zaman ki zamanında Fethullahçıların adamı olmuştur MİT mensuplarını hedef göstermiştir, şimdi de başkalarını hedef göstermektedir. Ben bu davada sanık sandalyesindeysem 3 hafta önce kabul edilen MİT iddianamesinde Abdurrahman Şimşek’in de sanık olarak kabul edilmesi gerekiyordu.

Günün yeni Ekrem Dumanlı, Mehmet Baransu, Önder Aytaç ve Emrullah Uslularına dokunmayan yargı Odatv’ye operasyon çekiyor. Savcılık aşamasında vermiş olduğum ifademi tekrar etmekle birlikte hakkımdaki sevk yazısıyla alakalı olarak diyeceğim şudur ki; Odatv ve ben hiçbir MİT mensubunun ve ailesinin kimliğini, yaptığı görevi, hakkındaki bir belgeyi, hakkındaki Türk istihbaratına zarar verecek bir bilgiyi sayfasına taşımamışızdır. Aksine, suçlandığımız maddenin tam tersini yapmış ve MİT mensubumuzu da şehidimizin ailesini de koruma içgüdüsüyle birçok bölüme oto sansür uygulanmıştır. O nedenle benim burada bulunmamın bu davayla daha doğrusu bu haberle çok da ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Ben eğer Odatv’nin genel yayın yönetmeni değil de Sabah Gazetesi’nin bir çalışanı olsaydım bu sanık sandalyesinde karşınızda olmazdım. Ben eğer MİT mensubunu deşifre etme amacında olsaydım, hiç kimse yazmıyorken Hakan Fidan’a Fethullahçıların nasıl operasyon çektiğini yazmadım ancak bu durumu Mahrem kitabımda yazdım. Sonuçta ben bu haberde hiçbri suç unsuru görmüyorum ama suçlanmamın, sanık sandalyesinde oturmamın başka hesapların ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu adliyeden zengin FETÖ’cüler sırf parası var diye elini kolunu sallayarak çıkıyorken beni birazdan tutuklayacaksınız. Bu adliyeden sırf bazı tarikat mensuplarına yakın diye insanlar hüsnü şehadet ettirilerek serbest kalıyorken siz beni birazdan tutuklayacaksınız. Bu adliyede rüşvetle dosyalar kapatılırken, siz beni birazdan tutuklayacaksınız. 

Şu anda burada sanık sandalyesinde bir metastaz yaşıyoruz. Ben 27 yaşında tutuklanan bir gazeteciydim. 19 ay Silivri Cezaevinde tutuklu kaldım. Cezaevine girerken de çıkarken de başım dikti. Cezaevine beni gazetecilik yapmayayım diye soktular. Ben Barış Terkoğlu ile ayrı koğuşta kalmama rağmen Sızıntı diye kitap yazdım. Cezaevinden çıktım 'nerede kalmıştık' dedim. Tüm dünyanın her yerindeki Amerikan kriptolarında Fethullahçıları araştırdım ve Barış Terkoğlu ile birlikte Mahrem diye kitap yazdım ve en sonunda yine bu adliyenin de dahil olduğu bazı hakim ve savcıların da dahil olduğu kirli düzene çomak soktuğum için Metastaz kitabımla karşınızdayım. Özetle ben 16 yıldır gazetecilik yapıyorum. Hapise giren adamı hapisle korkutamazsınız. Gireceğim ve orada da gazetecilik yapacağım. Çıkacağım ve çıkınca da gazetecilik yapacağım. Türkiye gazetecilik tarihi bunun gibi örneklerle doludur. Tek derdimiz Türk halkını aydınlatmaktır. Korkuyu görmek için bana boşuna bakacaksınız.

Pehlivan, savcılık ifadesinin ardından 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 27. maddesi kapsamında tutuklanması talebiyle nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilmişti.

Sabah saatlerinde Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne avukatları ve arkadaşlarıyla birlikte gelen Pehlivan, Cumhuriyet Savcısı Yakup Ali Kahveci'ye ifade vermişti.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU