Sosyalist ve İslamcı iki isim bir araya geldi: Nevizade’de birlikte kafa çekmemiz ya da cuma namazına beraber gitmemiz gerekmiyor

İslamcı yazar Dilipak ve sosyalist Yurdatapan’ın ortak söyleşisinden: Bir insanla ne kadar ayrı görüşte olursanız olun mutlaka bir arada olmanız gereken bir şeyler vardır

Fotoğraf: Tükenmez Haber

Türkiye’de ‘farklı düşünen’ kesimlerinin bir araya gelememesi önemli tartışma konularından biri.

İdeolojik olarak, dünya görüşleri bakımından birbirleriyle zıt kutuplarda bulunan ancak geçmişte, 28 Şubat, başörtüsü eylemleri, Küçük Millet Meclisleri çalışması, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Birimizin Derdi Hepimizin Derdi gibi başta insan hakları ihlalleri olmak üzere birçok konuda beraber çalışmalar yürütmüş olan iki isim bir araya geldi:

İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak ve sosyalist, insan hakları savunucusu Şanar Yurdatapan.

Birçok konuda ayrışan Dilipak ve Yurdatapan’ın ortaklaştıkları bir konu var; ‘bir araya gelmenin, birlikte söz söylemenin’ toplum için hala en önemli mesele olduğu…

Tükenmez Haber’den Erdal İmrek’in bir araya getirdiği ve sorularını yanıtladığı iki isim, Türkiye’nin tartıştığı birçok konuda açıklamada bulundu.

Dilipak ve Yurdatapan’ın İmrek’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Siz hem 28 Şubat’ta hem de öncesi ve sonrasında bir araya gelip insan hakları ihlalleriyle ilgili bazı çalışmalar yürüttünüz. Birlikte kitap dahi yazdınız. Kendisini sosyalist, ateist olarak tanımlayan Şanar Yurdatapan ve İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak’ı bir araya getiren neydi?

Abdurrahman Dilipak: Aynı ülkede yaşıyoruz, aynı dünyada yaşıyoruz, ikimiz de insanız. Daha büyük bir paydaşlığa da gerek yok, bir arada yaşıyoruz. Farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşamanın sosyal testini yaptık bir bakıma. Farklı olabiliriz ama bir arada yaşayabiliriz de. Bunun için bir araya gelmiştik. Uzun süren bir dostluğumuz oldu ve bitmedi. Ama eskisi kadar toplumun önünde değiliz. Hatırladığınız için ve bizi tekrar bir araya getirdiğiniz için size ayrıca teşekkür ederim.

Şanar Yurdatapan: İkimize de ta o zamandan beri hep iki ayrı uçtan sorulur; Ona gidip ‘ne işin var senin bu Allahsızla’ derler, bana da gelip ‘senin bu yobazla ne işin var’ derler. Aynı cevabı veriyoruz. Bizim Nevizade’de birlikte kafa çekmek gibi bir işimiz olmadığı gibi Cuma namazına birlikte gitmek diye de bir işimiz yok. Ama birlikte yapabileceğimiz o kadar önemli işler var ki. Türkiye’nin savaşa bulaşmaması için, milletvekilleri oylamaya girerken birlikte Meclis’e gittik, yan yana durduk. Bir insanla ne kadar ayrı görüşte olursanız olun mutlaka bir arada olmanız gereken bir şeyler vardır. Çünkü ortak sorunlarımız var, aynı ülkede yaşıyoruz, aynı dünyada yaşıyoruz, aynı havayı soluyoruz. Aynı dertler ikimizi birden yakıyor. Birlikte yapabileceğimiz bir sürü iş var. Şu anda ne yazık ki acısı çok çekilen kutuplaştırma, insanları birbirine düşman haline getiriyor. Sonuçta da birbirilerinin canına bile kast edebiliyorlar, o vakit demek ki buna hala ihtiyaç var.

Peki neden daha sonra sizi bir arada görmedik? Sizi o günlerde bir araya getiren sorunlar çözüldü mü?

Abdurrahman Dilipak: Sadece sorun çözmekten ibaret değil ki hayat, daha iyi bir hayat yaşamak için de her zaman birlikte yapacağımız birçok şey var. Ben Almanya’da kendisini (Şanar Yurdatapan’ı) ziyaret ediyordum. Almanya’da da ortak etkinliklerimiz vardı. Sadece başörtüsü eylemi filanla da sınırlı değildi. Sadece Müslümanların sorunları değil, Düşünce Suçuna Karşı Girişim’de herkesin, Bozlak’ın da Erdoğan’ın da imzasını attık, Erbakan’ın da. Herhangi bir ayrım gözetmedik. Hrant Dink meselesinde de Birimizin Derdi Hepimizin Derdi projesinde yine birlikte koşturduk. Burada asıl önemli olan şu; ‘Bu benim, bu senin, sen bana bu kadar yardımcı ol, ben sana o kadar yardımcı olayım’ diye pazarlıkçı bir yaklaşım yoktu. Yani bir adalet savunusunda dökülen kanlar, yenilen dayakların sayısına göre bir adalet tevzii yok. İlkemiz şu; Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı. Zalim bizden de olsa, mazlum karşımızda da olsa. Önemli olan adaleti savunabilmek, zulme karşı çıkabilmek,

Türkiye’nin o şartları, kendi yolumuzda devam eden mücadeleler konusunda son zamanlarda daha fazla bir araya gelebilirdik. İnsan haklarına duyarlılık konusunda iktidar ilişkilerine bağlı bir kamplaşma da yaşıyoruz. Bir cemaat sendromu da yaşandı. Toplumda bir demoralizasyon da var. Ben son zamanlarda daha az katılım, seyrelerek azalttım ama bütün Türkiye’de herkes bizim birlikte olduğumuzu, birbirimizden ayrılmadığımızı da biliyor. Bir katılım sağlamamak ayrıldığımız anlamına gelmiyor.

Şanar Bey siz ‘kamplaşma’ya vurgu yaptınız. Artık her hangi bir konuda farklı toplumsal kesimlerin bir araya geldiğini pek göremiyoruz. Örneğin muhafazakarlarla solcuların bir araya gelme koşulları ortadan kalktı mı artık?

“Bir sürü kurumu fethetti”

Şanar Yurdatapan: Çok vahim bir durum. Üç tane nedeni var bence bunun; Biri Recep, ikincisi Tayyip, üçüncüsü de Erdoğan. Gerçekten de bu bir tek insan ‘ya bendensin ya düşmansın’ diyerek kutuplaşmayı her dakika, her saniye devam ettiriyor. Bir sürü kurumu benim deyimimle fethetti. Buna medyayla başladı. Kimini korkuttu, kimini satın aldırttı yandaşlarına ve şu anda Türkiye’de özgür medya, sadece bir iki tane gazete hala inatla çıkmaya devam ediyor. Onların da maddi yollarını kesmeye çalışıyorlar resmi ilanlar üzerinden. İnternette kalanlar da her an kapatılma tehlikesiyle karşı karşıyalar.

Devamı için tıklayın

 

Tükenmez Haber

DAHA FAZLA HABER OKU