Lübnan'da değişim şansı çok düşük: Bekleyebileceğimiz tek şey daha fazla acı

Göstericilerin eski rüyası sürüyor. Sorunsa şurada: Mezhepçi politikalara son vermek için politikacıların yardımına ihtiyaç var

Ekonomiyi (acınacak şekilde olsa da) "kontrol" eden mezhepçi gruplar değil, mezhepsiz ve modern bir Lübnan isteyen yoksul ve genç, eğitimli nesil suçlanacak (AP)

Bu hafta Beyrut şehir merkezinden ve kıyı kesiminden batıya doğru esen Akdeniz'in dondurucu rüzgarları, Lübnan'ın en gözde meşgalesine döndüğü izlenimi vermiş olabilir: Tarihi unutup eski güzel günlere dönmek için dua etmek.

Devrim mi? Şimdi ülkenin mezhepçi yaşlı parlamenterleri Hasan Diyab'ın son derece sönük hükümetine destek için toplanmışken, bu ülkenin gerçekliğe yönelik kırılgan kavrayışının ardındaki sefil sistemin nasıl değişebileceğini görmek zor.

Evet, evimin biraz aşağısında spreyle duvara yazılmış "Tanrı Büyüktür" ifadesini de içeren graffiti hala duruyor. Şehir merkezinde ve Hamra'da ofislerin kırık pencereleriyle bankaların çelik kepenkleri de orada. Ama daha büyük bir fırtına yaklaşıyor. Yeni hükümeti desteklemek için toplanan parlamenterlerin tam anlamıyla kalantor olması dikkatimi çektiyse de, bu fırtına beraberinde daha fazla enflasyon, daha fazla vergi ve daha fazla yoksulluk getiriyor. Öfkeyi daha fazla ekonomik sıkıntı vadederek hafifletmeye çalışan bir hükümet ancak Lübnan'ın icat edebileceği bir şeydir.

Muhtemelen ilk darbeyi yakıt ve elektriğe gelecek yeni vergilerle KDV'nin yüzde 15'e çıkarılması (şu an AB ülkelerinin altında bir oran olmasına karşın yüzde 20'ye çıkması ihtimal dahilinde) vuracak. Ancak devrim, maaşlarını Lübnan pound'uyla alan ve yüzde 50'lik fiyat artışı karşısında geliri çoktan yüzde 40'a varan oranlarda düşen memurlar arasına dönebilir. Lübnanlı olmayan pek çok kişinin farkına varamadığı husus, Lübnan ordusunun ve ilişkili askeri personelin tamamının (72 bin kişi eder) o memurlar içinde yer alması. Polisler, hükümeti korumak için öfkesiyle yüzleşmek zorunda kaldığı sivil toplum kadar zorluk çekecek.

Hasan Diyab hükümetinin ülkenin ekonomik çöküşünden kurtulma çabalarına gülmek mi yoksa hiciv amaçlı gözardı etmek mi lazım, kestirmek güç. Hepimiz Hizbullah'ın icazet mührünün hükümet üzerindeki derin izini görebiliyoruz. Ulusal direnişin bu cesur sembolleri siyasi gücünün (birçoğu Beyrut şehir merkezindeki gösterilerde yer alan) Lübnanlı sivillerin bağımsızlığını korumak için hayatını veren milis şehitlerinden daha önemli olduğuna uzun zaman önce karar verdi.

Ayrıca yeni atanan 20 bakandan 14 kadarının ABD pasaportu taşıdığı söyleniyor. Eğer doğruysa Donald Trump'a söylemeyelim. Gerçi Beyaz Saray tımarhanesi ironiyi anlamayacaktır. ABD'nin Beyrut Büyükelçiliğinin Dışişleri Bakanlığına açtığı telefonlar hala cevaplanmıyor, öyle görünüyor ki orada çok fazla kişi yok. Ancak Beyrut'taki Amerikalı diplomatların Lübnanlı bankacılık yetkilileriyle çok içli dışlı olduğu ve böylece çok yüksek miktarlarda ABD dolarının Lübnan’dan Suriye'deki rejime aktarıldığı yönünde şüpheler var.

Bu, "doğruysa ilginç" kategorisine giren bir husus. Lübnanlı milyoner zümre, dolarlarını ülke dışına çıkaramıyorsa Şam'a nasıl kaydırabiliyor? Yoksa Beyrut zenginleriyle Suriye zenginleri arasında uzun zamandır devam eden ahdi dostluk bu kuralları bir şekilde esnetmeyi başardı mı? Ancak okur için bir uyarı: Lübnan'da kural diye bir şey yoktur.

Lübnan pound'u/ABD doları döviz kurunu ele alalım. Hepimizin bildiği ve kendimize hatırlatmayı sevdiğimiz üzere 1975-1990 iç savaşı sonrasında 1 dolar uzun bir süre 1,500 pound'da kaldı. Ta ki karaborsada 2,600'e fırladığı geçen Ekim'de yaşanan "devrime" kadar. Vatanseverlik kelimesi bugünlerde Lübnan'da epey değerlenmişken modern sarraflar da, yine vatansever bir şekilde, ocak ayının 3. haftasında doları 2,000'ye sabitlemede anlaştı. Ama kur bugün 2,600'de ve haftaya 3.000'e ulaşması bekleniyor. Paralarını nakit olarak ülke dışına çıkaramasalar ve hesaplarından haftada sadece 200 dolar çekebilseler de bu, dolar hesabı olanlar için güzel bir haberdi. Hesapları Lübnan pound'u cinsinden olup da birikimleri veya gelirleri neredeyse yüzde 50 çökerken sadece izleyebilenler açısındansa trajedi. Tehlikeli biçimde, bu kapsama sadece yukarıda bahsedilen tüm o asker ve polisler değil, çok sayıda emekli ordu subayı da giriyor.

Yine garip bir ironi vücut buluyor. Şimdilerde bankacılar (elbette anonim) ve finans muhabirleri (bunlar da anonim) Lübnan ekonomik krizinin Beyrut şehir merkezindeki göstericilerden kaynaklandığını konuşuyor. Gerçekteyse, göstericilerin en başta protesto ettiği şey ekonomik krizi yaratan yolsuzluktu. Başka bir deyişle ekonomiyi (acınacak şekilde olsa da) "kontrol" eden mezhepçi gruplar değil, mezhepsiz ve modern bir Lübnan isteyen yoksul ve genç, eğitimli nesil suçlanacak.

Merkez Bankası Başkanı Riad Salameh bugünlerde Ebu Mazen tipi argümanlarla görevini sürdürüyor: Ben gidersem Lübnan da elden gider. Filistin Devlet Başkanı da aynı hikayeyi kullanıyor: Ben gidersem, "Filistin" elden gider. Gerçekteyse onunla birlikte daha hızlı gidiyor. Hüsnü Mübarek'in de Mısır'da aynı kozu oynadığını hatırlamak gerek. Ve ihtiyar delikanlının başına gelenlere bakın (Fisk'in yazısı Mübarek'in ölümünden önce, 20 Şubat'ta yayımlanmıştır -ed.n).

 

 

Bu arada göstericilerin eski rüyası sürüyor: Lübnan'ı ancak yeni bir anayasa konfesyonalizmden kurtarıp modern bir devlet yaratabilir. Sorun şu, mezhepçi politikaları bitirmek için size yardım edecek politikacılara ihtiyaç duyarsınız. Ama tüm politikacılar mezhepçi. Favori nihilistim Dürzi lider Velid Canbolat bu hafta yeni bir fanteziye daha imza attı: Cumhurbaşkanı Mişel Avn'dan kurtulmak. Bu neredeyse kesin biçimde Cebran Basil'in kariyerini (elbette geçici olarak) yok eder. Eski Dışişleri Bakanı Bassil, hala iktidarda olan Avn'ın damadı (kayırmacılık değil, lütfen). Her ikisi de Hristiyan Maruni. Tabii ki bu görevlere gelmek için Maruni olmaları gerekiyor(du).

Ülkesinin içinde bulunduğu krize karşı garip duyarsızlığı zaten yeterince açık olsa da iki gün önce 85. doğum gününü dans ve pastayla kutlayan Avn'ın durumuna, milli marşın sözlerini değiştirerek yaşlı adam için bir kutlama şarkısına dönüştüren takipçileri pek de yardımcı olmadı.

Belki de Canbolat'ın haklı olduğu bir nokta vardır. Devrim talep etmeyin, bunun yerine geriye sadece çekirdeği kalana dek mezhepçiliğin kenarlarını budayın. Aslında Canbolat'ın gerçek talebi bu değil ama Anayasa'yı aşamalı değiştirin. Böylece tüm fandango, bir dizi Lübnan dabke dansı eşliğinde hızla uzaklaşacaktır. Mezhepçi bakanların değil, bu kurumlar içindeki mezhepçiliğin değerini tartışın. Örneğin Merkez Bankası'nda veya bakanlık bürokratları arasında görülen iki veya üç mezhep-dengeli memurları ele alın. Böylece Lübnan erz ağacının kökleri ekonomiyle birlikte güçlenecektir. Metaforlara nasıl bağımlı oluyorsunuz, gördünüz mü?

Ancak tüm bunların dış desteğe ihtiyacı var. Arapları unutun. Bunların çoğunda idareyi Lübnan'ın konfesyonalist güç bloğunun küçük bir çizgili sırtlan gibi kalacağı (ki bu da Lübnan'ın ulusal hayvanıdır) devasa büyüklükteki mezhepçi hükümetler yürütüyor. Ancak daha da ciddisi şu, Lübnan krizine yönelik uluslararası tepkiye bir bakın. Fransızların tepkisi tipik.

Quai d’Orsay'a göre Fransa, "Tüm Lübnanlıların genel çıkarı doğrultusunda özellikle ekonomik şeffaflık, sürdürülebilirlik, finans, yolsuzlukla mücadele ve yargı sisteminin bağımsızlığı... hususlarında Lübnan yetkililerinin üzerine düşen derin ve iddialı reformları yerine getirmesini bekliyor." Bir dakika... Bu Galyalı safsatasında neyin eksik olduğunu fark ettiniz mi? Lübnan'ı mezhepçi olmayan modern bir devlet olma yönünde geliştirmeye dair hiç talep yok. Lübnan'daki tüm bu mezhepçi sistemin I. Dünya Savaşı sonrasında Fransızlar tarafından kurulduğu düşünülürse kimse de böyle bir açıklama bekleyemez!

Kısacası Lübnan devrimi, gerçek bir dönüm noktası, aynı anda hicivsel ve trajik, Irak'ta düzenli katliamlara kıyasla durağan, Beyrut şehir merkezindeki duvar resimlerinin ortasında hem umut dolu hem de geleceğinden kaygılı. Sanırım Rabelais tarzında.

 

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU