Devlet; "Tamâmiyet-i Mülkiyedir!"

Ali Rıza Yaman Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Devletleştiren irade

Bizim için ev; ocaktır!

Ocak; devlettir!

Devlet; hukuktur!

Hukuk; haktır!

Hak; topraktır!

Toprak; bütün bu ulvî manaları “bir”leyen, “bütün”leyen 'mutlak fikir'in tatbik ve teshir sahasıdır!

İdeal devlet; topraktan mücerret fikir tabakalarına kadar her basamakta, insicamı sağlayan devlettir.

Devlet ricâlinin “insicam”dan ne anladığı; devlet aklının oluş ve işleyiş şekline dair fikir vericidir.

Devlet aklı; milletin derin kimliğinden beslenir.

Derin kimliğin teşekkül ve kemali; “ne, nasıl ve niçin”e verdiği cevaplarla doğru orantılıdır.

Fertler gibi milletler de “ne, nasıl ve niçin”e verilen cevaplarla şekillenen varoluş konseptinde, varoluş kaydını düşmek zorundadır.

Varoluş kaydını düşme cehdi; onun hayat alanının sınırlarını tayin eder.

Hayat kelimesinin bizatihi kendisi; dinamikliğin ifadesidir.

İnsan için “hayat”; en büyük sorudur.

Bu soruya verdiği cevapların toplamı; hayat tarzıdır. 

Hayat tarzının pıhtılaşacağı yer; vatandır.

Hâl böyle olunca; “vatan”, yaşayan, yaşatılması ve hâkim olunması gereken adeta canlı bir organizmadır.

Fikrin tatbik sahası olan “toprak”a hayatiyet kazandırıp onu vatan kılan; ideolojik kimliktir.

İdeolojik kimlik; nispettir.

Her şeyin her şeyle alakalı olduğu bir kainatta mevzular son kertede 'irade'ye varıp dayanır.

“İrade”; aksiyonlaşmalıdır.

“İrade”yi eylemleştiren; ideolojidir.

İdeolojiyi dinamik kılan; fikir ve eyleme mana kazandıran diyalektiktir.

Diyalektik; birbirini çelen “doğru”ların, yerli yerince kullanılması, manaların aslına ircaıdır.

Bu, son derece dinamik bir süreçtir.

Türk'ün tarihine bakıldığında dinamik sürece nasıl uyum sağladığı, bu uyumun neticesinde birçok kez nasıl devletleşebildiği ve "Devlet; ebed-müddettir!" diyecek kadar derin bir irfan kıvamına erdiği görülür.

Türk'ün sahip olduğu 'devlet kültürü'nün İslamlaşma sürecine ne türden bir müspet etki meydana getirdiğinin şahidi; tarihtir.

Karahanlılar, Gazneliler, Harzemşahlar vd. Müslüman Türk devletlerini bir kenara bırakalım ve sadece Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı'ya bakalım...

Bakalım ve “irade”sini “mutlak olan”a nispetle ifade eden Türk'ün, Allah'ın iradesini eylemleştirip, insanî iş ve oluşların en büyüğü olan “devlet”i ve “vatan”ı ve “millet”i ve “fert”i nasıl var ve daim kıldığını, “Devlet; tamamiyet-i mülkiyettir” şuuruna erdiğini görelim.

"Devlet; ebed-müddettir!" diyen bir kültürden gelen ve belki de bu yüzden Necip Fazıl tarafından "Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet" olarak vasıflandırılan Türk, bugün fikirsiz, dolayısıyla devletsiz, dolayısıyla vatansız, dolayısıyla yersiz-yurtsuz kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Saldırı; direkt var olma iradesine yönelik olup, demokrasi kılıflıdır.


Devletsizleştiren irade

Bu âlemde devredilemez olan tek bir şey varsa; o da iradedir.

“İrade”yi; “devri mümkün bir şey” haline getiren Batı; bunun teorik alt yapısını, özellikle, Freud'un Derinlikler Psikolojisi ile Jung'un Kollektif alt-şuur yaklaşımından yola çıkarak şekillendirir.

Biri ferdin, diğeri cemiyetin bilinemeyen iç-güdüsel gizli dünyasını resmeder.

Bilinçaltının ilk yansıması alışkanlıklardır, alışkanlıkların toplamı/üst yansıması gelenekler, geleneklerin toplamı/üst yansıması içtimaî zihniyet, içtimaî zihniyetin toplamı/üst yansıması da devletlerdir.

Batı için fertten başlayarak devletlere kadar herkesi ve her şeyi kontrol edebilmenin yolu, psiko-politik yöntemlerle saldırıya geçmektir.

Psiko-politik saldırının temel stratejisi; kendi stratejisini, hedef alınan millet ve devletin stratejisinin içine yerleştirip, hedefteki milletin anlam haritasını, sembol dünyasını önce doldurmak, ardından boşaltmak ve nihayetinde yönlendirmektir.

Doldurmanın, boşaltmanın ve yönlendirmenin temel hedefini, 1999 Şubat'ında Newsweek International dergisine verdiği röportajda D. Rockefeller şöyle özetler:

Hükümetlerin yerini alacak birileri olmalı ve bana öyle görünüyor ki, bunu da en iyi şirketler yaparlar.


Hedef: “Millî devletin tasfiyesi şehir/şirket devletler”in ikamesi...

Rotschildler, Rockefeller, vs, vs...

Bunların geçmişi, yaptıkları, yapacakları, yöntemleri... hiçbiri sır değil. 

Herkes, her şeyi biliyor.

Herkes, her şeyi bildiği hâlde, “temel mantık”ı, “şuur süzgeci”ni değiştirip, doldur/boşalt yaparak yönlendiren küresel medya ve gizli servisler üzerinden iktidarını perçinlemek isteyen iradeye karşı niçin duramıyor?

Dönüyoruz, dolaşıyoruz ve irade davasına geliyoruz.

İradeye hâkim olunursa; öfkeye hâkim olunur.

Öfkeye hâkim olunursa, psiko-politik saldırının unsurları lif lif çözülür.

Psiko-politik saldırının unsurları görülürse; tesis edilen özdeşlikler, yapılan eşitlemeler fark edilir.

Belli-bazı doğrular üzerinden ifade edilen özdeşlikler fark edilirse; “temel/ millî mantık”a göre meseleler değerlendirilir. 

“Temel/ millî mantık”a göre meseleler değerlendirilirse; ulvî manaların yaşadığı temsil sorunu daha net görülür.

Temsil sorunu görülürse; saldırının "devlet; ebed- müddettir" anlayışına olduğu idrak edilir.

Bu idrak edildiği anda da asıl kutuplaşmanın; 

Anglo-Sakson bir kültürü bütün dünyaya yaymakla kendini mükellef gören küresel bir dünya imparatorluğunu tesis etmek için oluşturulmak istenen “şehir/ şirket devletleri”nin öncesiz, sonrasız, dolayısıyla şuursuz ve köksüz olup, "sermayenin dini, imanı, memleketi olmaz" diyen dünya vatandaşları ile,

“Millî devlet; emperyalizme karşı bir mevzidir!” diyen, kökü bu topraklarda olan, bu yüzden de “kerim/baba/ebed-müddet” devlet anlayışına sahip olan millî unsurlar arasında olduğunu net bir şekilde müşahede edilir.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.   

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU