“Homo ahretikus!”

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

İnönü Savaşı kutlamalarından / Dr. Koray Özalp, M. Bülent Varlık, Anadolu Hükümeti Ankarası, Çankaya Belediyesi, 2019

Tarihçi Sina Akşin’in uzun yıllardır üzerinde çalıştığı ve uzun aralıklarla yayımladığı “İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele” dizisinin IV. cildi olan “Savaş ve Etnik Temizlik (Yumuşatılmış Sevr Dönemi)” adlı kitabı da yayımlandı. (Eylül 2019, İş Bankası Kültür Yayınları)

Akşin dipnotlar ve dizin de içinde olmak üzere büyük boy 485 sayfalık bu hacimli kitabında Kurtuluş Savaşı’nın Tevfik Paşa’nın yeniden iktidara getirildiği Ekim 1920 ile Sakarya Savaşı’nın bittiği Eylül 1921 tarihleri arasındaki bir yıllık sürenin kritiğini yapıyor.
 


Ekseni İstanbul Hükümeti ile Ankara Hükümeti arasındaki ilişkiler (çekişmeler) olmakla birlikte, her iki hükümetin Batı ile ilişkilerini, Ankara Hükümeti ve Meclisi içindeki ayrışmalar, Türkiye-Sovyet ilişkilerine de değiniyor.

Yazarın yargılarından bazıları tartışma götürse de, bu kitapla Kurtuluş Savaşı edebiyatımızın biraz daha zenginleştiğini söylemeliyiz. 

Sayın Akşin’in kitabında vardığı bazı yargılar üzerinde durabilirdim. Ancak bunlar tek bir yazıya sığmayacağı için bu yazıda yalnız köylülere bakış açısı üzerinde durmaya çalışacağım. 

Akşin, birkaç yıldır, AKP’ye oy verenler için “Homo ahretikus” diye bir kavram kullanıyordu. Sanırım bunun patenti kendisine aittir. Bu kavramı çok sevmiş olmalı ki, sözünü ettiğim kitapta da bunu cömertçe kullanıyor. 

Onun anlatımına göre “Homo ahretikus”, öbür dünya için yaşayan insandır. AKP’yi de ayakta tutan bunlardır!

Bu görüş, son 17 yıldır, orta sınıf aydınlar ve onların etkisindeki kişiler tarafından başka ifadelerle dile getiriliyordu. AKP dini kullanarak iktidara gelmişti! 

Birkaç yıldan beri ben de bu görüşün yanlışlığına vurgu yapıp duruyorum. Türkiye’deki siyasi ayrışmanın ve tercihlerin başta ekonomik, sınıfsal ve kültürel daha esaslı nedenleri vardır.

AKP’nin Türkiye’nin yoksullarından daha fazla oy aldığı, onların desteğiyle ayakta kalmaya devam ettiği bir gerçektir, ancak bunun nedeni AKP’nin öteki partilerden daha dindar olması değildir. 

Bütün canlılar gibi insanlar da hayatta kalma kavgası içindedirler. Yiyecekler, barınacaklar, kendilerini güvenlik içinde hissedeceklerdir. Bunları kim kendilerine sağlıyorsa ona sempati duyacaklardır.

Yoksulların AKP’ye sempati duymuş olmalarının nedeni de bu partinin onlara daha çok çıkar sağlayacağı ve sağladığı inancıdır.

Bu inanç kaybolduğu zaman hangi söylemi kullanırsa kullansın ister dinci, ister laik, çağdaş, sosyalist veya milliyetçi, o partiden yüz çevirir.

Bu nedenle AKP’nin kitle desteğini kaybetmesi de yoksulluğun artması, hayat pahalılığı, güvenli yaşama koşularının kaybolması gibi nedenlerle olmaktadır. 

Gelelim, Kurtuluş Savaşı yıllarında “Homo ahretikus”ların marifetlerine. 

Akşin, kitabının “Koçkiri İsyanı” bölümünde (s. 250), şunları yazıyor:

Türkiye, Batı Cephesi içinde ölüm kalım savaşımı içinde asker bulmakta zorlanırken, isyanı kesin olarak sona erdirecek bir güç ayıramıyordu. Öte yandan isyan eden kitle arasında sayısız aşiretin, şeyh ve ağalarının, reislerinin kulları homo ahretikus’ları idiler. Dolayısıyla çok kez mesele aşiret reislerini kazanmaktan ibaretti.


Burada, ahretikus’un anlamı biraz değişikliğe uğratılarak şeyh, ağa ve reislere bağlılık olarak tanımlanmış oluyor.

Oysa diğer etnik isyanlarda da olduğu gibi Koçgiri isyanına katılanlarla ona karşı çıkanlar arasında fark, ahreti için yaşayanlarla dünyası için yaşayanlar arasında değildir.

Bu, etnik bir ayrılıktan kaynaklanıyordu. Koçgiri isyancılarının istekleri ahretle değil, dünya yaşamı ile ilgilidir.


Askerden niçin kaçmışlar? 

Sakarya Savaşı öncesine rastlayan Kütahya-Eskişehir savaşlarında Türk ordusunun yenilip Sakarya’nın doğusuna çekildiği bilinir. Bu savaşta ordudan kitleler halinde kaçış yaşanmıştır.

Sayın Akşin, bu sorunu anlatırken şöyle yazıyor: 

İşin bir de toplumsal-ideolojik yönü var. Erlerin hemen hepsi, homo ahretikus, yani ortaçağ insanıydı. Ortaçağ feodal toplumlarda doğal organik önderler şeyhler ve ağalardı. Homo ahretikus, gözü kapalı, bu önderlere biat etmeye koşullanmıştır. Padişah böyle bir toplumda süper ağa, halife süper şeyh durumundaydı. Ona itaat kendiliğinden oluşan doğal bir ilişkiydi. Dolayısıyla İstanbul’dan komut geldiğinde Kuvayı Milliye’ye, BMM’ne karşı çıkmak, isyan etmek çok kolaydı.  İç savaş böyle çıkarılabilmişti.


Kurtuluş Savaşı'nda askerden, özel olarak da Kütahya Eskişehir Savaşlarında firar edenlerin yalnız ahretini düşünen insanlar olduğunu, hatta bunların padişah-halifeden veyahut da ağa ve şeyhlerinden gelen emir üzerine kaçtıklarını söylemenin bilimsel ve sosyolojik bir gerçekliği yoktur.

Asker kaçaklarını bu sebebe dayayan başka bir yazar da yoktu. Yazar anlaşılan kafasında oluşturduğu bütün tarihi dindarlarla laiklerin çarpışması olarak gören şablonu Kurtuluş Savaşı'na uyarlamıştır.

Öte yandan ahretikus’luk itaat ile ilgiliyse, bu durum, komutana ve hükümete itaat edenler için de geçerli olur. Bu mantık, kendi tezi açısından da ters tepmeye elverişlidir.

Savaşta ölenlere “şehit” denildiğine göre, savaştan kaçınanlar ahreti değil kendi canını, malını düşünen kişilerdir. Yani savaşmayı göze alanlara göre ahiretus’luktan daha uzakta durmaktadırlar.  

Akşin, Tekalifi Milliye’yi konu aldığı bölümde bu ahretikus kavramını bir kez daha kullanmakta (s. 382) ve şöyle yazmaktadır:  

Türkler bitkindi. Üstelik mütareke döneminde, Türkler iç savaş ve Yunan istilası yaşamışlardı. İç Savaşı sonuçta TBMM kazanmıştı; ama Kuvayı Milliye’ye silah çeken homo ahretikus Ankara Hükümetini ne ölçüde meşru hükümet olarak görüyordu?


Kitapta homo ahretikus son olarak “Sakarya Değerlendirmesi” (s. 393) bölümünde bir kez daha arzı endam ediyor. Bolu Mebusu, 3. Grup Kumandanı Yusuf İzzet Paşa’nın bir saptamasından alıntı yapılıyor.

Birinci Dünya Savaşı'nda subaylar özveri göstermiş. Fakat buradaki fedakarlık, Paşa’ya göre “büsbütün ilahi” imiş. Millet de bu özveriyle kendisinin tatmin edildiğini düşünüyormuş. Onlar da komutanlara inanmış.

Akşin, “Paşa'ya göre böyle savaşanlar, köylü de olsalar homo ahretikus’luktan yurttaşlığa yükselmiş kişilerdi” diyerek nerdeyse köylüleri ebedi bir ahretikusluğa mahkûm sayıyor. 


Gerçek nedir?

Kitlelerin Kurtuluş Savaşı'ndaki tutumlarını dindar veya laik olmalarına göre sınıflandırmak büyük bir yanlışlıktır.

Türkiye bugün olduğu gibi o dönemde de Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkeydi ve bu savaşa katılanlar da Müslümanlardı.

Eğer gene de bu konuya ilişkin bir tahlil yapılacak olursa Müslümanlık duygularının bu savaşa katılmakta olumlu bir rol oynadığı söylenebilir.

Bütün belgeler gösteriyor ki, Ankara’nın siyasi ve askerî önderleri, İslam aleminden destek isterken yaptıkları gibi, halka yayımladıkları bildirilerle de bu savaşın aynı zamanda din için yapıldığına vurgu yapmışlardır.

Savaş boyunca orduya destek için yapılan mitingler cuma günleri namazdan çıkıldıktan sonra yapılmış, müftüler ve din adamları bu önderlerin arasında bulunmuştur.

İzmir’in işgalinden başlayarak Kuvayı Milliye örgütlerini kuranlar, Balıkesir, Alaşehir, Erzurum gibi kongreleri toplayanlar arasında dindar olup olmamak gibi bir ayrışma yaşanmamıştır. 

Kurtuluş Savaşı bir bağımsızlık savaşı idi. Bunda eylemli olarak yer alıp alamamanın başka nedenleri vardı. Halkın uzun süren savaştan bıkmış olması, umutsuzluk, örgütsüzlük…

Eğer o yıllara ait Türkiye’nin bir açık renkten koyu renge doğru bir dindarlık haritası yapılmış olsaydı, en açık renklerin İstanbul ve İzmir gibi kentlere ait olması gerekirdi.

Oysa bu kentlerin halkları bağımsızlık isteğine duyarsız olmamakla birlikte savaş, başka stratejik nedenlerle de buralarda üst kurabilmiş değildi.

Savaş üstleri, en dindar bölgeler sayılan sırasıyla Erzurum, Sivas, Ankara gibi kentlerde kurulabilmiştir.

En büyük desteği de bu kentlerden başka Kastamonu, Bolu, Çorum, Kayseri, Eskişehir, Konya gibi kırsal alandaki kentlerden almıştır. 

Kurtuluş Savaşı'nın sosyolojisini doğru okuyamazsak, bu konuda yapacağımız tarih çalışmalarının değerinden çok şey eksilir. 

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU