Kuşların talebesi Feqiyê Teyran'ın memleketi; Müküs/Bahçesaray (4) Kültür ve edebiyat (2)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Müküs coğrafyası, tarihi, kültür ve edebiyatı ilgili olarak, birkaç gündür yazdığımız bu yazı için başka ne var ne yok diye ufak bir araştırma yaparken sevgili Yakup Aykaç'ın Dünyada Van adlı kitaptaki makalesinde yazdığı şu dipnotu çok değerli buldum ve onun içinde olduğu gibi alıyorum.

von Koningsveld ve el-Samarraî'nin 1978 yılında kaleme aldığı Arabic Manuscript (Arapça Elyazmaları) adlı bibliyografik eserde el-Qamus el-Muhit wel-Qabus el-Wasit adlı Arapça sözlüğün İbrahim ve Hasan adında iki kardeş tarafından Müküs'te yazıldığı belirtilmektedir. Yine aynı elyazmanın temmet kısmında Müküs şehrinin sıfatı Qasabatu'l- Muvahhidin Muks şeklinde geçmektedir.

(Dünyada Van- 279s.)


Kasabatu'l-Muvahhidin Muks, Birliğe (yani bir olan Allah'a) inananların kasabası. Müküs için ne büyük bir tanımlama, ne sevimli bir değerlendirme.

Gerçekten de Müküs, Ermeni’si, Asuri’si ve Kürt’üyle muvahhid bir kasaba idi. Lakin şimdi diğer renkleri solmuş olsa da muvahhidane duruşunu devam ettirmektedir.

Bugün Dünya Anadil Günü imiş. Nurcu biri yazsaydı bu yazıyı "tevafuk olmuş" diyecekti. Benim içinde tevafuk oldu.

Çünkü ben bugün Müküs medreselerinden, orada yetişmiş ulemadan ve daha 400 yıl öncesinden bu medreseler etrafında başlayan anadil eğitimine ve bu eğitimi kolaylaştırmak için, bölge ulemasının değerli çalışmalarına bir göz atmak istiyordum.

Bizim gibi anadilde eğitimi kısıtlanmış ve sıkıntılı olan toplumlar için bunun ne kadar değerli olduğunu anadilinde eğitim sorunu olmayanların anlaması çok zor biliyorum.

Bu tıpkı diş ağrısına benzer. Sizin dişiniz sancıdan, ağrıdan zonkluyor, başınızı şu tarafa bu tarafa vuruyorsunuz. Ama karşınızdaki pişkin pişkin "Hııı... dişin mi ağrıyor... Geçer geçer" diyor. Neyse...

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Müküs bölgesinin kültür ve edebiyatına değinirken daha çok gözümüze çarpan Müslüman Kürt nüfusunun kültürel etkinlikleridir.

Mesihi Ermenilerin bir şairini bulmuş, ondan pazartesi günü yayımlanan yazımızda bahsetmiştik.

Bugün bu bölgede kurulmuş medreselerden ve müfredatından bahsedeyim.


Mir Hesenê Weli Medresesi

Müküs şehir merkezinin tam ortasında yüksek bir tepenin başında bulunan ve 15'nci yüzyılda kurulduğunu sandığımız Mir Hesenê Welî Medresesi'nin, son yıllarda yıkılmış olmasına rağmen, ilim ve edebiyatın derin izleri, yıkıntıları arasından bile görülüyor.
 

mirhasanvelimedrersesi.jpg
Mir Hesenê Weli Medresesi / Fotoğraf: haliltoykun.blogcu.com


Müküs'teki ilim ve irfan yuvalarından birinde halen faaliyetlerini sürdürmekte olan Mîrê Zirav mahlasıyla şiirlerde yazan Mela Mehemed Gülnar ve değerli araştırmacı yazar Hanifi Taşkın'ın bu harabeler üzerine yaptıkları, medresenin tarihi ile ilgili bir makaleleri Nûbihar Akademî'nin 8. sayısında yayımlanmıştı.

Onların tespitlerine göre iki tane Mir Hesenê Welî var. Birinci Mîr Hesenê Weli 1457- 58 de vefat etmiş olup, daha sonraki yıllarda yapılan bu medrese onun anısına adanmıştır.

Bu medresenin Mîr Hesenê Welî olarak halk arasında çok yaygın bir şöhreti olsa da, medresenin Müküs'ün ilk beylerinden Mîr Ebdal Bey tarafından yapıldığı ve Ebdaliye Medresesi olarak da kayda geçtiğine dair kayıtlarımız var.

Zira Kürt ulemasının hayat hikayelerine ve eserlerine geride bıraktıkları elyazmaları üzerinden ulaşmaya çalışan, bu amaçla tam 50 yıldır çalışmalarını devam ettiren ve bu konuda muhteşem müktesebatı 10 cilde ulaşan Muhammed Ali Karadaxî'nin, 1597 yılında istinsah edildiğini belirttiği bir kitabın kaydının şöyle düşüldüğü görülüyor; El-Medresetul-Ebdaliye fi-Şehri Muks. (Yakup Aykaç-2019) Yani, Müküs şehrindeki Ebdaliye Medresesi.

Bu kayıttan anlıyoruz ki, en azından ulema arasında bu medrese Ebdaliye Medresesi olarak da biliniyormuş.

Mîr Hesenê Welî Medresesi'nin ilk zamanlarında Ebdaliye adıyla bilindiği, daha sonra beyin adından ziyade, bir velinin ismiyle müsemma kılınması hem yerli halkın, hem de civarın daha çok hoşuna gitmiş olabilir ve bu isimde zamanla bu şekilde evrilmiş olabilir. 

Yukarıda adını andığım Hanefi Taşkın'ın sözkonusu makalesinde belirttiğine göre, bu medrese 1158 H. 1745 miladi yılında Mir Hesen'in torunlarından Mir Ahmet tarafından restore edilmiştir.

Ayrıca 1311 H. 1892 Miladi tarihinde de, daha önce adını andığımız Mutî'ullah tarafından yeniden onarılmış ve medrese canlandırılıp, bölgeye getirdiği birçok ulemanın uzun yıllar ders verdiği mükellef bir medrese olduğunu eski kayıtlarda görülüyor.

Bu medrese, Tevhidi Tedrisat Kanunu'nun kabul edildiği 3 Mart 1924 yılına kadar faaliyetlerini sorunsuz bir şekilde devam ettirmiştir.

Kanun çıkar çıkmaz hemen uygulanabildiği ve bu bölgeyi de kapsadığı kanaatinde değilim elbette. Dolayısıyla daha uzun süre faaliyetlerini sürdürdüğünü tahmin ediyorum.


Arvas Medresesi

Arvas Medresesi ve oradaki tekkenin kuruluş tarihi de ne yazık ki ihtilaflıdır. Van eski müftüsü ve Arvasi ailesinin değerli ulemasından olan Ni'metullah Arvasi'nin yaptığı, ancak henüz yayınlamadığı araştırmalarında Arvas Medresesi'ni daha eski tarihlere tarihlendirmekte ise de, ben bu medresenin 1690'lı yılların başında Hakkari Beyi İbrahim Han Bey tarafından, Seyyid Muhammed Kutup'a kurdurulduğu kanaatindeyim.

(Elbette ki yapılan araştırmalarda daha isabetli sonuçlar çıkarsa, hakikate ulaşmaktan başka gayesi olmayan benim gibi araştırmacılar mutlu olacaklardır.)
 

Arvas Medresesi.jpg
Arvas Medresesi / Fotoğraf:  Twitter - @ArvasiDer


Bu medrese, medreseden öte, camisi, kütüphanesi, tekkesi ve dışarıdan gelenler için misafirhane ve aşhanesi ile bir külliyedir ve çok uzun süre bu bölgeye hizmet etmiştir.

Seyyid Muhammed Kutup, namı diğer Abdurrahman Arvasi Kadiri tarikatına mensup idi. Ondan sonra gelen şeyhlerde bu geleneği devam ettirmiştir.  

Şeyh Fehim Arvasi'nin 1840'lı yıllarda Seyyid Tahayi Nehri'ye intisabından sonra bu gelenek Nakşibendliğe evrilmiştir. 

Esasen bütün bölgede çok yaygın olan Kadiriliğin, Nakşibendiliğe evrilmesi Mevlana Halid-i Şehrezorî'nin kendisini Zülcenaheyn olarak, yani hem Kadiriliğin hem de Nakşibendiliğin temsilcisi olarak kabul ettirmesidir.

Bunun üzerine halifeleri de bölgede ciddi bir etkinliğe sahip olmuşlardır.

Bediuzzaman Said-i Nursî'nin de kısa bir süre de olsa bu medreseye devam ettiği bilinmektedir.

Arvas Medresesi, Birinci Dünya Savaşı esnasında Rusların gazabına uğramış ve içinde bulunan 5 bine yakın elyazmasıyla birlikte yakılmıştır.

Savaştan sonra köye dönüşler olmuş ve medrese yeniden kurulmuşsa da hiçbir zaman eski görkemine kavuşamadı.


Tinis Medresesi

Tinîs Medresesi, Tinis köyünün Taxa Beroj tarafında olup, muhtemelen Müküs mıntıkasının ilk medresesidir.

Eskiliği ile diğer medreselerden önce kurulmuşsa da, Mir Hesenê Weli Medresesi'nin şehir merkezinde, Arvasi Medresesi'nin de hem medrese ve hem de külliye olmasından dolayı daha bir şöhret kazanmışlardır.

Lakin daha sonra değineceğimiz gibi bu medresenin uleması da hem yönetimde yer almış hem de edebiyatta çok değerli eserler vermişlerdir.


Teremax Medresesi

Daha 1600'lü yılların başında yazdığı Tesrifa Kurmanci adlı Kürtçe dilbilgisi kitabıyla medresesinin ismini Kürt semalarında bir yıldız gibi parlatan 'Ali Teremaxî'nin köyünde olan bu medrese neredeyse günümüze kadar faaliyetlerini devam ettirmektedir.


Peringas Medresesi

Bulunduğu köyün ismi ile müsemma olan bu medrese de bölgenin önemli ilim ve irfan merkezlerinden biridir.

Bütün bu medreselerde, yüz yıllar boyunca ilim öğretilmiş, alimler yetişmiştir. Bu medreseler sayesinde Müküs küçük hacmine göre büyük bir etkinliğe sahip olmuştur.

Tam da bundan dolayıdır ki, Kürt siyasal milliyetçiliğinin iki temel çıkış noktası Hakkari-Nehri ve Cizre ise Kültürel milliyetçiliğinin temel çıkış noktası da Müküs'tür.

Zira Müküs'li Hamza ile yine Müküs kökenli Şefik Arvasî'nin meşrutiyet sonrasında kurulan Kürt dernek ve örgütlenmelerindeki belirleyici ve önemli yerlerinin yanı sıra Kürtçe kitapları yayına hazırlamaları dikkate şayan bir durumdur.


Bu medreselerde okutulan müfredat ile yetişen ulemanın etkinliklerine de bir sonraki yazıda devam edelim...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.   

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU