AK Parti Sözcüsü Çelik’ten Soçi açıklaması: Türkiye mutabakatı ihlal etmiyor

Çelik gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu / Fotoğraf: AA

AK Parti MYK toplantısı ile ilgili açıklama yapan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik Moskova'daki İdlib görüşmesine dair “Türkiye'nin bu mutabakatı (Soçi Mutabakatı'nı) ihlal ettiğine dair bütün bilgiler yanlıştır. Mutabakat, rejim tarafından ihlal edilmektedir” dedi.

Çelik Moskova'daki İdlib görüşmeleriyle ilgili "Türkiye Soçi Mutabakatına bağlılığı sürdürmektedir.  Mutabakatı bozan Suriye rejimidir" ifadesini kullandı.

İdlib'te ateşkesin yeniden tesis edilmesi gerektiğini belirten Çelik “Rejimin ateşkes ihlalleri 20 bine ulaşmıştır” dedi.

Çelik şunları kaydetti:

30 km derinlik olmasaydı, harekatlar yapılmasaydı ortaya burnumuzun dibinde bir terör devleti fiili olarak kurulmuş olacaktı ve Suriye'de ne işiniz var diyenler niye bu devletin kurulmasına izin verdiniz diyeceklerdi. Verilen sözlere Türkiye bağlıdır. Yeni birliklerin gönderilmesi Rusya ile yapılan mutabakat çerçevesinde askerlerimizin güvenliğini korumak için gereklidir. Bu öncelikli bir milli güvenlik meselesi, aynı zamanda terörle mücadele meselesidir.

Çelik, parti genel merkezinde AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

3600 ek gösterge ve infaz düzenlemesine ilişkin çalışmalara yönelik soru üzerine Çelik, bunlarla ilgili çalışmaların devam ettiğini söyledi. Çelik, "Yeni bir bir bilgi yok bende. Bu çalışmalar tamamlandığı zaman size gereken bilgiyi veririz. Şu anda o konuda üzerindeki çalışmalar devam ediyor" diye konuştu.

Çelik, "2004 Milli Güvenlik Kurulu ile ilgili olarak, tavsiye kararının gereğinin yapılmadığına ilişkin muhalefetin eleştirileri var. Tavsiye kararı yok mu sayıldı ve neden işlem yapılmadı?" sorusu üzerine, şunları söyledi:

Milli Güvenlik Kurulu kararları tabii ki tavsiye kararıdır, yani hükumet bunu kendi bağlamı içerisinde değerlendirir. Bunlar yok mu sayıldı ya da bunlar yapıldı, yapılmadı şeyi bile, bir zamanlar Milli Güvenlik Kurulu'nu hükumetin kendisi zanneden zihniyetin ürünüdür. İkincisi o zamanki belgelere, bilgilere baktığınız zaman toplumun neredeyse tamamı zaten bir sürü kararla suçlanıyordu. Toplumdaki bütün kesimler, dini kesimler, sol kesimler, liberal kesimler, hemen hemen hepsinin suçlandığı bir sürü bir şey vardı.

Bunların devletin ilgili kurumlarınca takip edildiğine dikkati çeken Çelik şöyle devam etti:

Ama terör örgütü olduğu ortaya çıktığı andan itibaren 7 Şubat MİT krizi, doğrudan devletin bir kurumuna saldırarak özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Suriye politikasını sabote etmek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Suriye'ye bakan gözünü karartmak şeklinde, tamamen dış kaynaklı olduğu belli olan bir operasyondur. 17-25'te bir sürü sahte bilgi belge ile doğrudan Türkiye Cumhuriyeti hükumetine saldırarak, bütün bu faaliyetlere baktığınızda, kim bununla mücadele etti, kim bunları mazur göstermeye çalıştı? Bunların toplumu zehirleyen dershaneleri, televizyonları üzerine hukuk devletin imkanları içerisinde AK Parti hükumetleri giderken, kim gitti o televizyonlara, o kurumlara destek verdi, kim bununla mücadele etti? Bunların hepsi net tablolar. Esas problem şudur, Fethullahçı Terör Örgütüne dönük çok az cümle kuranlar, onları mazur göstermeye çalışanlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına ve seçilmiş hükumetine karşı en saygısız ifadeleri kullanıyorlar. Bugün bu Fethullahçı Terör Örgütü ile mücadelenin başında, Devlet Başkanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız vardır. Fethullahçı Terör Örgütünü birisi bırakıp, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ile uğraşıyorsa burada adres bellidir. Kim kimle yan yana düşüyor?

"Bu bir işgal projesidir"

Hükumetlerinin her alanda Fetullahçı Terör Örgütüyle (FETÖ) ilgili en kararlı mücadeleyi verdiğini vurgulayan Çelik, bu örgütün devletin başına gelen en büyük belalardan bir tanesi olduğuna vurgu yaptı. 

Çelik, "Bu başka şeye benzemez, bu bir işgal projesidir. Tamamen yabancı kaynaklı ve bunun esası 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.' prensibini lağvetmektir, Türkiye'yi işgal etmektedir. Bunun yerine bambaşka bir yapı getirmektir. Türkiye'deki demokrasiyi ortadan kaldırmaktır, laikliği ortadan kaldırarak sapık bir dini anlayışı Türkiye'nin resmi ideolojisi haline getirmektir. Bununla kim mücadele ediyor, çok açık ve nettir" dedi.

Söz konusu belgelere, bilgilere bakıldığında alınmış bir sürü tavsiye kararları olduğu işaret eden AK Parti Sözcüsü Çelik,, toplumun bir sürü kesimi ile ilgili bir sürü değerlendirmeler görüleceğini ifade etti.

Çelik, "O zamanki istihbarat havuzlarına bakarsanız, o istihbarat havuzları öyle anlayışlarla yapılmıştır ki toplumda neredeyse belli bir dar çerçevenin dışında suçlanmayan kimse kalmamıştır. Burada esas mesele, bu yapının bir terör örgütü olarak tebarüz ettiği andan itibaren mücadeleyi kim verdi, bunların yanında kim durdu" değerlendirmesinde bulundu.

"Sayın Burhan Kuzu, cevabını verecektir"

"Burhan Kuzu'yla ilgili yargıyı etkilemeye yönelik iddialar var. HSK'nin de başlattığı bir soruşturma vardı, savcı ve hakimlerin de ifadeleri yer almıştı. Bununla ilgili parti içerisinde herhangi bir işlem yapılıyor mu? Kendisinin de partiye bu konuyla ilgili herhangi bir bilgilendirmesi oldu mu?" sorusu yöneltilen Çelik, "Bunu Burhan hocaya sormanız lazım, kendisi bir açıklama yapacaktır veya yapmıştır bilmiyorum o konuyla ilgili olarak" karşılığını verdi. 

Çelik, kendilerinin somut bir durum ortaya çıktığında bununla ilgili görüşlerini söylediklerini belirterek, "Ama iddia dediğiniz konularda bizim söyleyebileceğimiz fazla bir şey yok. İlgili kurumlar araştırmasını yapacaktır. Sayın Burhan Kuzu cevabını verecektir, o şekilde herkes bilgilenmiş olacaktır. Bizim bir değerlendirmemiz yok" diye konuştu.

"CHP'nin orijinal kodlarına geri düştüğünü görüyoruz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'ye ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelttiği iddia ve sorulara yönelik soruyu da yanıtlayan Çelik, konuştukça kendilerinin de bu konuya girmek zorunda kaldıklarını dile getirdi.

FETÖ'nün 15 Temmuz gecesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı öldürmek istediğini, TBMM'yi bombalayıp milletvekillerini öldürmek istediğini, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne saldırdığını, özel harekat polislerine, askerlere saldırdığını ancak ellerine geçtiği halde bir kişiye dokunmadığını anlatan Çelik, şunları kaydetti:

Sayın Kılıçdaroğlu'na tanklar yol açarak, yol verdi. Bakın bir kişi bulunamamış, yeri tespit edilememiş demiyorum. Bizzat yanlarına kadar gelmiş, havaalanında inmiş ama ona yol vermişler. Birçok arkadaşımızın zaten ne yaptığı belli o gece. O gece yetkili olan hiç kimsenin Allah'a şükürler olsun utanacak bir şeyi yok. Görüntüler, televizyonlara bağlantılar ortada. Utanılacak bir bağlantı var. Darbe olurken bir parti genel başkanının bir evde film seyreder gibi darbe görüntülerini seyretmesi. Yani insan önce kendisiyle ilgili olarak şu soruyu sorar. Herkese saldırdılar, niçin sadece CHP Genel Başkanına yol verdiler? Niye bu hale düştüğünü, niye algısının böyle olduğunu, niye bu terör örgütü tarafından bu şekilde konforlu bir değerlendirmeye tabi tutulduğunu düşünür. Bu konforlu değerlendirmenin sebebi nedir? Şimdi bir sürü listeden bahsediyor sorduğu sorularda. Bunları zaten hiçbir kurum açıklayamaz. Bunlar yargının elinde. Yargı, bütün bunları suçluyu tespit etmek için değerlendiriyor.

Çelik, yakın zamanda "Külliye'ye giden CHP'li" diye bir konunun gündeme getirildiğini, CHP Genel Merkezi'ne giren veriler konusunda ciddi bir siyasi veri güvenliği sorununun olduğunu söyledi.  

CHP'nin FETÖ'yü hedef almaktan çok Türkiye'nin seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş hükumetini hedef aldığını ifade eden Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

Bir yandan FETÖ'nün hedefinde Cumhurbaşkanımız var bir yandan CHP'nin Genel Başkanının hedefinde Cumhurbaşkanımızla ilgili spekülasyonlar üretme şeklinde bir faaliyet var. Bugün FETÖ, kendisine karşı mücadelenin durması için Cumhurbaşkanımızı, hükumeti en büyük engel olarak görüyor. Siyasi eleştiri yapabilirsiniz. Bu siyasi eleştirde kendinizle ilgili birtakım değerlendirmelere, siyasi rakiplerinizle ilgili birtakım eleştirilere yer vermeniz demokrasinin doğası gereğidir. Seçilmiş bir makamı terör örgütünün siyasi ayağı olarak nitelemeye başladığınız andan itibaren yaptığınız iş, milletin iradesi ile kavga etmektir. Çünkü onun seçilmesinin arkasında milletin iradesi vardır. CHP geçmişte milli iradeyle açık ve aleni bir şekilde kavga ediyordu, son zamanlarda yükselen demokrasi ivmesi çerçevesinde en azından sureten ya da şeklen daha demokratik bir üslup kullanmaya dikkat ediyordu. Son bir ay içerisindeki gelişmelerle açık bir şekilde CHP'nin yeniden milli iradeyle kavga, husumet üretme şeklindeki orijinal kodlarına geri düştüğünü görüyoruz. Keşke daha demokratik bir dil kullansalar. Suriye meselesinden Türkiye'deki demokrasi meselelerine kadar maalesef Türk tipi bir Baasçı dilin kullanıldığını üzülerek görüyoruz.

 

AA

DAHA FAZLA HABER OKU