Muhafazakarlar İran Parlamentosu'nda çoğunluğu sağlayabilir

Analistler, reformistlerin çoğunlukta olduğu mevcut İran Şura Meclisi'nin yeni dönemde muhafazakarların hakimiyetine girmesini bekliyor

İran Parlamentosu / Fotoğraf: AFP

İran, 21 Şubat’ta İran Şura Meclisi üyelerinin seçileceği seçimlere tanık olacak. Bu seçimleri takip etmek, rejimin iç ve dış politikasına yönelik algıları etkileyen iç siyasi sahnenin tahmin edilmesi ve siyasi partiler arasındaki güç dengesinin belirlenmesi açısından büyük önem taşıyor. Rejim, bu güne kadar ya reformist akımı ya da muhafazakârları siyaset sahnesine sürerek Batı’yla başa çıkmayı başardı.

İran’daki milletvekili genel seçimlerinin, adayların belirlenmesinden, oy verme sürecine, seçmenlerin katılımından, nihai sonuçların açıklanmasına ve bunların siyasi yapı ve hükümetle olan ilişkisi üzerindeki etkilerine kadar seçim sürecinin seyrini etkileyen yerel, bölgesel ve uluslararası bir çerçevede gerçekleştiği söylenebilir.

Genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini denetlemenin yanı sıra parlamento kararlarını inceleme, değerlendirme ve veto etme yetkisine sahip olan Anayasayı Koruma Konseyi (Şuray-ı Nigehban) seçimlere katılmak amacıyla başvuru yapan adayların sadece üçte ikisini onayladı.

Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin temsil ettiği siyasi akımdan aday olan 14 bin 500 kişiden sadece 9 bin 500 aday adayının başvurusunun kabul edilmesi Ruhani’nin muhafazakar eğilimli rakipleri tarafından kontrol edilen Anayasayı Koruma Konseyi’nin kararlarına karşı uyarıda bulunmasına neden oldu.

Anayasayı Koruma Konseyi binlerce adayın yanı sıra mevcut parlamentodaki 92 milletvekilinin de adaylığını reddetti. Böylece reformist akım ülkenin birçok vilayetinde zayıflarken bu durum muhafazakar akımın şansını daha da artırdı.

Bu gelişme, Ruhani ve reformist akım ile muhafazakarlar arasında bir tartışmanın başlamasına neden oldu. Bunun üzerine Ruhani, seçimlerin bir tür formaliteye dönüştürülmemesi uyarısında bulundu.

Öte yandan analistler, reformistlerin çoğunlukta olduğu mevcut İran Şura Meclisi'nin yeni dönemde muhafazakarların hakimiyetine girmesini bekliyor. Bu beklenti, yaklaşan seçim sürecini ve ardından cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkileyecek. Söz konusu beklenti ayrıca aşağıdaki bir takım iç ve dış belirleyicilerden kaynaklanıyor.

Bunlardan ilki, rejimin popülaritesinin azalması:

ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1) ile İran arasında 2015'te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve kaldırılan yaptırımları yeniden uygulamasıyla İran’da 2017’den beri kötüleşen ekonomik kriz, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yönetimden ayrılmalarına yönelik seslerin yükselmesine neden oldu. Bu da ülkedeki iki ana akımın, vatandaşların taleplerini yerine getiremedikleri ve sorunları çözemediklerinin bir işareti olarak görüldü.

Ülkede zaman zaman protesto hareketleri patlak verirken iç krizlerin yanı sıra gösterilerin bastırılması ve protestocuların birçoğunun tutuklanması veya öldürülmesi nedeniyle yaklaşan seçimlere katılımın en aza ineceği düşünülüyor.  Bu nedenle katılım oranı, rejimin bölge ve Batı ülkeleri önündeki meşruiyetine ilişkin bir referandum niteliği taşıyor. Bu da Besiç Güçleri’nin medyada seçimlere katılım oranlarının yüksek olması amacıyla Hamaney taraftarlarına sandığa gitmeleri çağrısında bulunmalarının nedenini açıklıyor. Bu seçim süreci, rejimin meşruiyetinin ve siyasi sürece katılan vatandaşların rızasının bir göstergesi olması açısından İran için oldukça önemli. Bu nedenle diğer zamanlara kıyasla seçimlere katılımı teşvik etmeye yönelik daha büyük bir çaba var.  Bu da önümüzdeki seçimlerin rejim için en önemli zorluk olarak görüldüğünün bir işaretidir.

Hamaney’in halefi tartışması yeniden alevlendi

Öte yandan İran’da Hamaney’in özellikle hasta olduğunun duyulmasının ardından yerine kimin geçeceği tartışması yeniden alevlendi. İran'ın karar alma çevrelerinde bir sonraki dini lideri seçmeye yönelik farklı senaryolar söz konusu. Hamaney ise bu iş için İran’ın dini liderini seçmekle görevli Uzmanlar Meclisi’ne işaret etti.

Hamaney’in halefi meselesinin tekrar gündeme gelmesinden ve ABD yaptırımlarının yeniden uygulanmasından sonra, Ruhani ve (Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad) Zarif'in izlediği Batı ile diplomatik kanalların açılması yolu başarısız oldu. ABD ile İran arasındaki gerginlikler arttı. Hamaney belki de İran rejiminin ilkelerini ve ideolojisini koruyacak şekilde bir sonraki parlamento ve tüm devlet kurumlarını bir araya getirmek, bir başka deyişle muhafazakarların bir sonraki cumhurbaşkanı olarak bir isim çıkarmalarını ve parlamentoda çoğunluğu sağlamalarını istiyordur.

Ayrıca Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hamaney’in kurduğu çıkarlar ağı, Hamaney’e muhafazakar akımla bağlantılı bir halef seçmeyi garantileyecektir.

İkincisi, dış belirleyiciler:

Dış belirleyiciler, bölgesel ve uluslararası gelişmelerle bağlantılıdır. ABD’nin yeniden uyguladığı yaptırımlar, Körfez ülkelerinin güvenliğine yönelik tehditler ve ABD ile yaşanan gerilim tarafından temsil ediyor. Buna İran füzelerinin Ukrayna’ya ait sivil yolcu uçağını düşürmesi olayı nedeniyle uluslararası imajının bozulması ve İran’ın son dönemde Berlin, Londra ve Paris tarafından Tahran’ın 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadaki taahhütlerini ihlal etmesi karşısında anlaşmada yer alan İhtilaf Çözüm Mekanizması’nı aktif etmeleri sonucu Batı ülkelerine yönelik eleştirel açıklamaları da ekleniyor.

Öte yandan Kudüs Gücü Komutanı Kasım Sülemani’nin ABD’nin hava saldırısı sonucu öldürülmesi, İran’ın karar verici mercileri arasındaki muhafazakar çizgiyi güçlendirirken Ruhani liderliğindeki reformist çevreleri zayıflattı.

Şura Meclisi seçimlerinde reformistlerin öne çıkmasının, güç dengesinin onların lehine döndüğü anlamına gelmediğini belirtmekte fayda var. Bunun başlıca nedenlerinden biri Cumhurbaşkanı Ruhani’nin protesto hareketleriyle karşı karşıya kalan reform gündeminin başarısız olmasıdır. Dış politika meseleleri ve dosyaları, Hamaney ile muhafazakarların kontrolündeki siyaset ve güvenlik kurumlarına tabidir. Bu da milletvekilliği genel seçimlerinin ardından Hamaney’in özel önem verdiği dış politikadaki bir değişiklikten ziyade iç ekonomik ve sosyal politika yollarında bir değişiklik olacağı anlamına geliyor.

Dolayısıyla eğer muhafazakarlar, yeniden parlamentoda çoğunluğu sağlarsa, devlet politikasındaki bu muhafazakar eğilim, muhtemelen Cumhurbaşkanı Ruhani’nin görevinin son yılında, hem içişlerinde hem de dış ilişkilerde hedeflerine ulaşmasını güçleştirecek ve zorlaştıracaktır.

Bununla birlikte İranlılar, muhafazakarların da gelecekte kötüleşen ekonomik durum nedeniyle patlak verebilecek halk hareketleri karşısında uygun bir tepki verme kabiliyetine sahip olmadıklarının farkındalar.

Muhafazakarın kontrolündeki bir parlamento, muhtemelen Ruhani'den sonra gelecek olan hükümetlerin muhafazakar eğilimli olacağını garantileyecek, baskı ve şiddet taktiklerini güçlendirecek, savaş ve düşmanlığa dayanan siyasi söylemi artıracaktır. Ayrıca Ruhani hükümetinin Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ile ilgili çalışmalarının da askıya alınmasına neden olacaktır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Seda Demiröz

independentarabia.com/node/90696

DAHA FAZLA HABER OKU