Berlin Zirvesi'ne katılan Libya'nın gözünden kaçan detaylar

Konferansa davet edilenlerin ve aynı şekilde arkasında duranların bildiği şeyler arasında, gün geçtikçe yuvarlanıp büyüyen bir kar topu gibi görünen Libya sorununda kendileri tarafından açıklanan eğilimlerin, çözüme ulaşma konusunda samimi olduğudur

Fotoğraf: AFP

Bir Arap şair şöyle der:

“Çok bildiğini iddia edenlere de ki

Bir şeyi bildin ama (onu öğrenirken bile) birçok şeyi gözden kaçırdın.”

Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in çağrıda bulunduğu, Pazar sabahı toplanıp akşama dağılan Berlin Konferası’nın düzenlendiği salonun üstünde muhtemelen bu beyitte gizli olan anlam dalgalanıyordu. Sözcükleri neredeyse katılımcıların arkasında buluştukları her duvara resmedilmişti.

Konferansa davet edilenlerin ve aynı şekilde arkasında duranların bildiği şeyler arasında, gün geçtikçe yuvarlanıp büyüyen bir kar topu gibi görünen Libya sorununda kendileri tarafından açıklanan eğilimlerin, çözüme ulaşma konusunda samimi olduğudur. Açıklanan eğilimlerden bahsetmişken Raşid halifelerin ikincisi Hz. Ömer bin Hattab’ın her zaman söylediği bir söz aklıma geldi: Bize sizde en iyi olanı gösterin, gerçek niyetleri ise en iyi Allah bilir!

Bu birincisi...

İkincisi, Berlin Konferansı son anda Libya sorununun taraflarını konferansın çalışmalarına katılmaya davet etmeye karar verdi. Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Halife Hafter ile Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) adı verilen oluşumun Başkanı Fayiz es-Serrac Berlin’e gelip konferansa katıldılar. Ancak, devlet başkanları, başbakanlar ve bakanlar gibi ana konukların çektirdiği resimde yer almadılar. Konferans yönetimi, katılımlarının bu şekilde olması üzerinde uzlaşıldığını belirtti.

Serrac’ı UMH adı verilen oluşumun başkanı olarak tanımlarken maksadım ne kendisini ne de hükümetini küçük görmek değildir. Bu adı taşıyan hükümetin Libyalıların tamamı arasında mutabakat sağlamaya çalışması gerekir. Ama gerçek şu ki,  sahaya baktığımızda Libyalılar arasında mutabakata değil ayrılığa neden olduğunu görürüz.

Neyse bunu bir yana bırakalım. Zira bu konuda asıl önemli olan Hafter ve Serrac’ın konferansa katılmış olmalarıdır. Çünkü aylar önce hazırlıklarının başlamasından itibaren konferansla ilgili haberleri takip edenler, ordusunun komutanı ya da hükümetinin sorumlusu olsun Libya’nın konferansa katılmayacağının nasıl açıkça dillendirildiğini hatırlayacaklardır. Bu durum, söz konusu haberleri okuyan ve takip eden herkes için talihsiz bir durumdu.

Aynı zamanda anlaşılmazdı. Çünkü Libya’nın her iki düzeyde de temsil edilmeden konferansın düzenlenmesi ve çalışmalarını yürütmesi, gelin ve damat olmadan büyük bir düğün düzenlemek gibiydi.

Konferansın bildiği bir başka şey de bazı Arap ülkelerini masasına davet etmek oldu. Bu devletlerin başında Mısır vardı. Kendisine BAE ile Cezayir de eşlik etti. Zira Libya meselesi, Arap ülkeleri ya da Arap olmayan Afrikalı ülkeler olsun ilk olarak Libya’ya komşu olan ülkeleri ilgilendirmektedir. Daha sonra, burada sayamayacağımız kadar çok bağlar nedeniyle kaçınılmaz olarak Arap Ligi üyesi her ülkeyi ilgilendirmektedir.

Fakat, konferansı takip edenlerin en çok dikkatini çeken husus, Libya’nın komşusu olmasına rağmen Tunus’un hazır bulunmamasıydı. Doğrusu Tunus Cumhurbaşkanlığı, yayınladığı açıklamada katılmamasına gösterdiği gerekçeler de oldukça haklıydı. Tunus, iki nedenden dolayı konferansa katılamadığı için özür diledi. Bu nedenlerin ilkinin, konferansa katılma davetinin kendisine, anlaşılır ve kabul edilebilir hiçbir neden olmadan hazırlıklar başladıktan çok sonra, geç gönderilmesi olduğunu belirtti. Sorumlu kişilerin sonunda bu hatalarını farkedip durumu telafi etmeye çalıştıklarını ama bunun için geç kalmış olduklarını ifade etti. Dolayısıyla, Tunus’un özür dileyip konferansa katılmaması oldukça yerinde bir davranıştı.

Bu konuda Tunus tek başına değildi. Fas da davet edilmediği için şaşkın olan ülkeler arasında ve bu konuda çok haklı. Çünkü Fas, Libya ile birlikte adı Mağrip Birliği olan bir bölgesel oluşumun üyesi. Bu oluşum söz konusu iki ülkenin yanısıra Tunus, Cezayir ve Moritanya’yı da kapsıyor. Dolayısıyla bu beş ülkeyi bir araya getiren ortak paydalar olması çok doğal. Aynı şekilde aralarında herhangi bir başkenti ilgilendiren konunun etkilerinin doğrudan ya da dolaylı bir biçimde diğer dört başkente uzanması da oldukça doğal.

Bu durumda, Libya’nın ele alındığı masada Cezayir yer alırken büyük bir bölümü şu ana kadar teoride kalmış olsa da Mağrip Birliği’nin çatısı altında olan diğer ülkeler neden yer almıyor? Başkent Rabat’taki Fas hükümeti gibi diğer birlik üyesi hükümetlerin de beyhude yere bu soruya yanıt aradıkları çok açık.

Konferansa Hartum’un da katılmasının gerekçesi vardı. Zira Sudan, Libya açısından sadece bir Arap ülkesi değil aynı zamanda doğrudan ona komşu olan aralarında ortak sınırların olduğu bir ülkedir. Afrika kıtasının haritasına bir bakış bunu gösterecek ve doğrulayacaktır. Dolayısıyla Mısır ile Cezayir’in yanı sıra konferansa katılması, şüpheye ve tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde kesin bir önermedir.

Konferansta bulunmayan komşu ülkeler listesini bitirdiğimizde yine Libya’nın komşusu ama Arap değil Afrikalı olan iki ülke daha olduğunu görürüz. Bunlar Çad ve Nijer.

Mısır, Cezayir ve Tunus dışişleri bakanları ne zaman Libya sorununu ele almak için buluşsa medya bu buluşmayı, Libya’ya komşu ülkelerin dışişleri bakanlarının buluşması biçiminde tanımlardı. Buna birçok kez itiraz etmiş ve eğer bu buluşmalar Libya’nın komşularını bir araya getiriyorsa masada üç dışişleri bakanının daha yer alması gerektiğini belirtmişimdir.Bunlar; Sudan, Çad ve Nijer’dir.

Aksi takdirde, bazı komşu ülkelerin hazır bulunup bazılarının bulunmadığı bir görüşmede nasıl Libya’nın komşuları ile sınırlarını kontrol etme mekanizmaları ele alınabilir ki?

Libya’daki sorun en nihayetinde sadece Libya’nın sorunudur. Bu nokta, her Libyalı yetkilinin zihninde netleşmediği, bu anlayışı temel alarak hareket etmediği sürece sorun çözülemez. Aynı şekilde bu anlayışın, vatanının güvenli ve istikrarlı olmasını arzu eden her vatandaşın zihninde aynı netlikle olması gerekiyor. Bundan sonra sorun, bu altı komşu ülkedeki çeşitlilik nedeniyle hem Arap hem de bir Afrika sorunudur diyebiliriz.

Bu böyledir çünkü Libya’nın çıkarlarına ve menfaatlerine hiç kimse ülkenin kendi evlatları kadar önem vermeyecek ve dikkat etmeyecektir. Buna ilaveten, Libyalıların zenginliklerine ve kıyılarına göz koyan, imkanlarını kendi çıkarları için kullanmak isteyen hiçbir Arap ya da Afrika ülkesi yoktur. Bu altı ülkenin bu tür emelleri yoktur. Tek istedikleri, Libya topraklarında kendisini savunabilecek, sınırlarını koruyabilecek, bir ölçüde istikrarı sağlayabilecek bir devletin kurulmasıdır.

Libya hem kendi içinde bir çatışma hem de dışında toprakları üzerinde dönen bir çatışma ile karşı karşıyadır. Birincisinin içeride iki temel taraf arasında, ikincisinin ise çoğunlukla zenginliklerini paylaşmak isteyen bölgesel ve küresel taraflar arasında döndüğü bir sır değildir.

Birinci çatışma Libya’ya komşu altı ülkeyi ancak ülkenin ve evlatlarının güven, istikrarı oranında ilgilendirmektedir.

Oysa ikinci çatışma hiçbir şekilde Libyalıların değil taraflarının çıkarlarını önemsemektedir.

Meselenin asıl sahipleri olan Libyalılar buna dikkat etmelidir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU