İran'ın üç seçeneği

İran hava savunma sistemlerinin Ukrayna yolcu uçağını düşürmesinden sonra durum rejim için daha karmaşık hale geldi

Tahran'da ABD karşıtı bir çizimin bulunduğu duvarın önünden geçen İranlı / Fotoğraf: Reuters

İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin tasfiyesinden itibaren İran rejimi, çevresindeki daire daralırken kendi etrafında dönüp tüm gücüyle çıkış yolları bulmaya çalışıyor.

Zira darbe acı vericiydi ve dikkatli çalışılmış olduğu aşikardı. ABD Başkanı Donald Trump’ın televizyon ekranları karşısında bir reaksiyon anında mizacına uygun olarak verdiği kararlar türünden doğaçlama bir karar değildi.

Twitter hesabından paylaştığı tweetlerinde açıkladığı türden üzerinde çalışılmamış kararlar gibi değildi. Çünkü bu operasyon, İran rejiminin lideri “Rehber” Ali Hamaney’den sonra ikinci en güçlü adamını, dış operasyonları ve yatay savaşları ile ilgili en önemli dosyalarını kontrol eden kişiyi sahnenin dışına itti. Yaşlılık ve hastalık faktörleri nedeniyle Rehber’in rejim üzerindeki otoritesinin zayıflamaya başladığı bir zamanda gerçekleştiğinden darbenin etkisi, sadece İran’daki mevcut durum değil aynı zamanda hesapları ve gelecek planları üzerinde de güçlü oldu.

Darbenin gücüne oranla zayıf kalan tepki, Tahran’daki rejimin zayıflığını ve kırılganlığını gösterdi. Rejimin başına bela hatta belalar açan operasyonu planlayanlar hesaplamalarında bu hususu yani rejimin zayıflığını da göz önünde bulundurmuş olabilirler. ABD’liler arasında herhangi bir can kaybına yol açacak büyük ve şiddetli bir yanıt, kaçınılmaz olarak tüm standartlara göre dengesiz bir çatışmaya yol açacaktı. Bu çatışmanın kaybedeni tartışmasız İran rejimi olacaktı. Zira Trump, bu sayede büyük olasılıkla nükleer programları da dahil Tahran’ın askeri kapasitesine öldürücü darbeler indirmek için gerekli gerekçeyi elde etmiş olacaktı.

İran hava savunma sistemlerinin Ukrayna yolcu uçağını düşürmesinden sonra durum rejim için daha karmaşık hale geldi. Felaketle başa çıkmakta yaşadığı şaşkınlık da bunu gösterdi. İran rejimi hatasını itiraf etmek yerine dört gün boyunca sorumluluğu inkar etmeye çalıştı. Çelişkili ve zayıf gerekçeler sunarak uçağın teknik bir kusur nedeniyle düştüğünü öne sürdü. Hatta “büyük hata”yı itiraf etmeden önce kısa bir süreliğine de olsa uçağın İran füzesi ile vurulduğunu teyit eden Batılı raporları yalanlamaya çalıştı.

Sonuçta uçağın düşürülmesi İran rejimi üzerindeki baskıları artırdı. Kendisini bir dizi ilgili ülke ve yolcuların çoğu çift vatandaşlı İranlılar olduğu için vatandaşlarına karşı zor durumda bıraktı. İran’da öfkesini rejime yönlendiren kitlesel gösteriler patlak verdi. Bu gösterilerde rejimin destekçilerinin ünlü “ABD’ye ölüm” sloganı yerine “Yalancılara ölüm” sloganı  yükseldi.

Şüphesiz Tahran hesaplamalarını iç ve dış verilere dayanarak yaptı. Ne siyasi ne de askeri hesaplamalara göre sonucun kendi lehine olmayacağını gördüğü için Süleymani’nin tasfiyesine karşılık gerilimi tırmandırmamayı seçti. Çünkü güç dengesinin büyük bir farkla kendi lehine olduğunu bilen Başkan Trump, bu mücadelede çok ileriye gidebilir. Hatta Tahran’ın ABD’li asker ya da sivil kayıplara neden olması durumunda vereceği korkutucu yanıt ile siyasi kazanç elde edebilir.

İran hesaplamalarında, Trump’ın Kongre’de yargılanmasını da göz önüne almış olabilir. Senato’da Cumhuriyetçiler çoğunlukta olduğu için yargılama sonunda Trump büyük olasılıkla aklanacak. Ancak Trump söz konusu yargılamanın bu yıl düzenlenecek başkanlık seçimlerinde kendisine zarar vermesinden ve imajını sarsmasından korkmaya ve endişe etmeye devam edecek. Tarih, bazı ABD başkanlarının içerideki sorunlardan kaçmak için dışarıda askeri operasyonlara başvurduklarına tanıklık ediyor. Sözgelimi Bill Clinton, Monica Lewinsky skandalı nedeniyle Kongre’deki yargılanması sırasında buna başvurmuştu. Dolayısıyla Tahran’ın en son isteyeceği şey, daha büyük askeri operasyonlarla karşlık vermesi için Trump’a bir fırsat vermek olacaktır. Kendisinin kaybedeceği, Trump’ın ise hem seçimleri kazanacağı hem de popülerliğini artıracağı bir mücadeleye girişmek istemeyecektir. Çünkü Trump’ın kazanması, rejime en büyük tehlikeyi oluşturan içerideki kitlesel gösterilerin ve halkın öfkesinin arttığı bir dönemde yaptırım ve baskının dört yıl daha devam edeceği anlamına gelmektedir.

Bu nedenle İran, müttefiklerinin intikam isteklerine gem vurdu. Vereceği karşılığın hesapladığı gibi sınırlı olması için müttefikleri aracılığıyla değil bizzat kendisi karşılık verdi.

Böylece İran’dan, Irak’taki iki ABD askeri üssünü hedef alan füzelerle “sembolik” ve ABD askerleri arasında can kaybına neden olmayacak biçimde “hesaplı” bir yanıt geldi. ABD’ye verdiği karşılığın sınırlı olduğunu örtmek ve gizlemek için de esas olarak içeriyi muhatap alan söyleminin seviyesini yükseltti. Rehber sekiz yıldan bu yana ilk kez Tahran’da Cuma namazı kıldırdı. Hutbede Trump’a saldırdı. İran’ın verdiği karşılığı, ABD’yi “aşağılayan” bir karşılık şeklinde tanımladı. Bunun yanında, çeşitli düzeylerde yetkililerden ardı ardına ABD’yi kınayan, İran’ın füze saldırılarını abartan ve “güçlü bir tokat” olarak betimleyen sıcak açıklamalar geldi.

Ancak gerçek, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından dillendirildiği gibiydi. Zarif, İran’ın “orantılı bir karşılık” verdiğini, başka operasyonların olmayacağını ancak İran’ın yeni saldırılara maruz kalması durumunda sessiz kalmayacağını belirtti.

Tahran aynı zamanda askeri yetkililerinin açıklamalarını nakletmeye de önem verdi. Bu açıklamalarda füze saldırılarının öldürülen askeri liderlerinin intikamını almak için hazırlamış oldukları listedeki “en hafif yanıt” olduğunun altı çizildi. Bu “örtük” ifade, yoruma açık bırakılmış gibi görünüyor. Zira bu, Tahran’ın çatışmadan kaçınmak için sınırlı ve hafif bir yanıt vermeyi seçtiği şeklinde anlaşılabileceği gibi en hafifinden başladığı ve fırsat buldukça bunu diğer seçeneklerin takip edeceği anlamına da geliyor. Bana sorarsanız, İran mevcut durumun verilerinin ve başka herhangi bir yanıtın uzak bir olasılık olduğu ışığında verebileceği karşılığı verdi. Yaptığı hesaplamalardan sonra, bedelinin yüksek olacağı hatta sonunda rejimin devrilmesine yol açabileceğini göz önüne alarak sınırlı bir yanıt vermeyi seçti.

Peki şimdi Tahran’ın önündeki seçenekler nedir?

Tahran’ın önünde üç seçenek var:

Birincisi, gelecek ABD seçimlerinin sonuçları açıklanana kadar beklemek ve buna göre politikalarının ve Washington ile ilişkilerinin seyrini belirlemek. Şu ana kadar verilen tepkiler bunun Tahran’ın en çok tercih ettiği seçenek olduğunu gösteriyor. İran, Trump’ın kasım ayında düzenlenecek başkanlık seçimlerinde kaybetmesini umuyor. Kim olursa olsun seçimleri kazanan Demokrat alternatifinin ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönmesini sağlamasını temenni ediyor. Çünkü Trump, söz konusu nükleer anlaşmadan çekildi. İç baskılar ve protesto gösterileri ile rejimin zayıflaması, devrilmesini sağlayacak koşulların önünün açılması umuduyla daha şiddetli yaptırımlarla “azami baskı” politikasını uyguladı.

İkinci seçenek, Washington ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmakla birlikte Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’deki müttefikleri aracılığıyla gerilimi tırmandırma ve kışkırtma politikalarını sürdürmektir. Bu yöntem, İran’ın sorunlarının devam etmesi, yaptırımların sürmesi hatta muhtemelen daha da şiddetlenmesi anlamına geliyor. Kaynaklarının ve servetlerinin dış maceralarda heba edilmesinden duydukları öfkeyi açıkça dile getirmeye başlayan İranlıların sorunlarının ve sıkıntılarının artması demek oluyor.

Üçüncü seçenek ise, Tahran’ın politikalarını gözden geçirmesi, “uzun el” politikasından geri adım atması, başka ülkelere sorun çıkarmaktan ve müdahalelerde bulunmaktan vazgeçmesidir. Bunun için de İran’ın sorunlarının, bölge ülkeleri ile uzlaşmasıyla çözümlenmeye başlayacağını idrak etmesi gerekiyor.

Nihayetinde bu seçenek, Tahran ile batı ve bölge devletleri arasında nükleer programı, füze tehdidi ve bölgesel politikalarına ilişkin doğrudan görüşmelerin önünü açabilir. Ortadoğu’da tutuşmuş ateşi söndürmek, durumu sakinleştirmek ve açılan cepheleri kapatmak için birçok kişinin temenni ettiği “büyük anlaşma”ya ulaşılmasını sağlayabilir.

Karşı karşıya kalabileceği çok sayıda zorluklar ve engellere karşın üçüncü seçenek hem İran’ın kendisi hem de bölge ülkeleri ve dünya için en iyisi olacaktır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU