Batı, Libya'yı yıllardır umursamıyor, barış görüşmeleri için iş işten geçti

Berlin zirvesi ileriye doğru atılmış bir adım gibi görünüyor, fakat eli kulağındaki insani felaketi durdurmaya yetmeyebilir

19 Ocak’ta Libya sorununu görüşmek üzere Berlin’de yapılan konferans, 7 başlıkta 55 maddelik bir sonuç bildirisinin açıklanmasıyla sona erdi ( AFP/ Murat Çehinmühürdar)

Libya'da baş gösteren savaşı her şeye rağmen 9 ay boyunca görmezden gelen dünya güçleri, bir anda bu Kuzey Afrika ülkesine dikkat kesildi.

Birleşik Krallık (BK) Başbakanı Boris Johnson, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer Avrupa ve Arap ülkelerinden birçok temsilci ve lider, pazar günü Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ev sahipliği yaptığı, uzun süredir ertelenen barış görüşmelerine katılmak için Berlin'e gidiyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bile Twitter'da İran'ı karalamakla geçen yoğun mesaisini bırakıp zaman ayırıyor.

Birçok insan, son aşamasında 2 binden fazla cana mal olan, on binleri evinden eden, bir Arap başkentini daha savaşın alevlerine atan ve yıllardır süren çatışmayı çözmek için böylesine önemli figürlerin nihayet bir araya gelmesiyle rahatlamış hissetti.  

Libyalıların çektiği acı ve sefalet, ülkeyi uzun yıllar yöneten diktatör Muammer Kaddafi'nin NATO destekli silahlı bir isyanla 2011'de alaşağı edilmesinden beri daha da arttı. Onun çöküşünü takip eden günler ülkede kaos ve iç savaşla geçen yeni bir dönemi başlattı. Yardım çalışanları ve Birleşmiş Milletler, çatışmaların ülkenin en yoğun nüfusa sahip bölgesi Trablus'u yerle bir etmeden önce durdurulmasının hayati önem taşıdığını söylüyor.

Uluslararası Kurtarma Komitesi'nin Libya direktörü Thomas Garofalo yaptığı açıklamada, "Libya'da şiddetin durması gerekiyor" ifadelerini kullandı ve örgütünün çatışmalar nedeniyle ülkedeki yardım çalışmalarını kısmen askıya almak zorunda kaldığını belirtti. Garofalo “Libya halkı, durumun her an tekrar kötüleşebileceği korkusuyla yaşıyor” diye ekledi.

Ne var ki Berlin Konferansı'na giden günlerde gerçekleşen olaylar konferansın başarısız olacağına işaret ediyor. 

Fransa'nın dolduruşuna gelen Batılı liderler aylardır Libya'ya müdahale edilmesi çağrılarını duymazdan geliyor, bu sırada Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır'ın desteklediği muhalif savaş ağası Halife Hafter, Trablus'ta Birleşmiş Milletler aracılığı altında kurulmuş yönetime karşı savaşıp ülkenin kontrolünü tamamen ele geçirmeye çalışıyordu. 

Hafter, Trablus'u yönetenlerin "terörist" olduğu konusunda ısrarcıydı, uzmanlarsa seçkin bir Libyalı ailenin yumuşak huylu evladı ve Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz Serrac'a yönelik bu suçlamanın hayli yersiz olduğunu düşünüyor. 

Trablus hükümetini destekleyen Libya'nın batısından silahlı gruplar genellikle haydutlardan oluşuyor ve aralarında radikal dinci eğilimleri olan birkaç hizip de  var. Ama Hafter'in emirlerini yerine getiren Suud destekli Selefi milislerden daha radikal ve muhafazakâr değiller ve kesinlikle aynı derecede acımasızlar. 

Hafter uluslararası desteklerin oluşturduğu iki taşıyıcı sütun olmasaydı muhtemelen bu kadar yol katedemezdi. 

Bunlardan biri, Trablus hükümetinde Müslüman Kardeşler'in kabul edilemez unsurlarını gören, insansız hava araçları göndererek ve Sudanlıları hatta belki de Rus paralı askerlerini Hafter'i desteklemeleri için finanse ederek silah ambargosunu ihlal eden Birleşik Arap Emirlikleri'nin düzenli askeri desteğidir. 
 


Diğeriyse Hafter adına sözde kendi dışişleri bakanlığının desteklediği barış süreci ve hükümete karşı aktif diplomatik müdahale yürüten BM Güvenlik Konseyi üyesi Fransa. 

Son birkaç ayda Fransa, BM Güvenlik Konseyi kararlarını ve Libya hakkındaki Avrupa Birliği açıklamalarını defalarca ve sık sık diğer ulusları şaşkına çevirecek şekillerde sulandırdı. 

Macron'un niyetleri, varlığı olmamasından daha olası, belirsizliğini korusa da, davranışlarını kısmen Batı'nın Hafter tipi Arap tiranlarıyla olan yakın geçmişi, ağırlıklı olarak da bol bol Fransız silahı satın alan BAE ve Mısır yöneticilerinin istekleri belirliyor. 

Macron göçmenleri ülkesinden uzak tutmak için Trablus'taki hükümete destek veren İtalya'yı bile desteği azaltmaya ikna etti ve Hafter'in sivil hedefleri vurmasına ve emrindeki kuvvetlerin iddialara göre düzinelerce masum göçmeni öldürmesine rağmen bunların yaratacağı sonuçları hafifletmek için elinden geleni yapmaya hazır bulundu. 

9 ay boyunca Hafter'le yüzleşmeyi; ya da Hafter'in geçen yıl barış görüşmelerinden çekilmesini ve bir savaş başlatmasını; aktivist ve milletvekili Siham Sergewa'nın ortadan kalkması da dahil olmak üzere kontrolündeki bölgelerde gerçekleşen insan hakları ihlallerini; Trablus ve çevresindeki sivil hedeflere yönelik sürekli saldırılarını kınamayı başaramadılar. 

Ne var ki Batılı liderlerin umursamazlığı, Trablus'taki BM destekli hükümetin birkaç uluslararası destekçisinden biri olan Türkiye'nin zor kullanarak doldurduğu bir boşluk yarattı. 

Erdoğan son haftalarda Trablus'u savunan güçleri askeri birlikler, Suriyeli savaşçılar ve sofistike ekipmanlar göndererek destekleme yönündeki planlarını açıklamıştı. Trablus'taki müttefiklerini güçlendirmek ve Akdeniz boyunca Türkiye'nin nüfuzunu artırmak için oynanan cesur bir hamleydi. 

Fransa, Mısır, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kıbrıs buna karşı çıktı, Türkiye'yi Hafter cephesinin yıllardır ihlal ettiği silah ambargosunu ihlal etmek ve Akdeniz'in altındaki geniş gaz kaynaklarını ele geçirmeye çalışmakla suçladı. AB de ağırlığını koydu, Türkiye'yi eleştirdi. 

Yine de bir Libya barış zirvesinin bahsi geçmemişti. 

Daha sonra 13 Ocak'ta Putin ve Erdoğan, her iki tarafın da bir ateşkesi kabul etmesini sağladıktan günler sonra Serrac ve Hafter'ı barış görüşmeleri için Moskova'ya getirerek Batı'yı hayrete düşürdü.  

Hafter'in hışımla ayrılmasının ardından görüşmelerde hiçbir şey elde edilemedi. Fakat böylelikle, Batı'nın kararlarını Abu Dabi'nin hırslı veliaht prensi ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin dış politikasının mimarı Muhammed bin Zayid'e devrederek Libya'daki her türlü karanlık hedefine ulaşabileceği fikri çürütülmüş oldu. 

Bu siyaset kayması, Türkiye'nin Libya ile kendi ticari ve stratejik hedefleri için uzun zamandır kovaladığı bir deniz anlaşması imzalaması için bir boşluk yaratmakla kalmadı, aynı zamanda Batı'nın baş düşmanı Putin'e, Suriye'de Batı'yı mağlup etmeyi başardıktan sonra bir Arap ülkesinde daha oyun kurucu statüsüne yükselebileceği bir açıklık sağladı. 

BM'nin Libya elçisi Ghassan Salame ve yardımcıları rotayı Libya'ya çevirmesi için Batı'ya aylardır  yalvarıyordu, Güvenlik Konseyi'nde yaklaşan insani felaket ve oluşacak kaos arasında şimdilik bastırılmış bir IŞİD'in yeniden ortaya çıkma olasılığı hakkında vahim uyarılarda bulunuyordu. 

Ama Merkel ve Macron ancak Moskova'daki toplantıdan sonra Berlin'deki barış konferansı için aniden ileri atıldı. 

Şimdi müzakereler başlarken birçok Libyalı, uluslararası oyunculardan herhangi birinin onların çıkarını gözetip gözetmediği konusuna kötümser bakmaya başlamış ve ülkesinin dünya güçlerinin jeopolitik oyunlarında bir piyondan daha fazlası olmadığına ikna olmuş durumda. 

 

 

Daragahi'nin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledirBatılı liderler Libya'yı yıllardır umursamıyor; barış görüşmeleri için iş işten geçti

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU