Zülfü Livaneli, Martin Scorsese’nin Oscar adayı filmi The Irishman’deki Kayserili Elia’nın izlerini yorumladı

Martin Scorsese’nin yönettiği, başrolünde Robert De Niro’nun olduğu The Irishman filminde Amerikalı yönetmen Elia Kazan’ın “Rıhtımlar Üzerinde” filminin izleri var mıydı? Bu soruyu, Kayserili Elia’nın dostu Livaneli’ye sorduk

Aslında bu söyleşiyi yapmak için beni heyecanlandıran şey şuydu: 

Martin Scorsese’nin yönettiği, başrolünde Robert De Niro’nun olduğu The Irishman filminde Amerikalı usta yönetmen Elia Kazan’ın “Rıhtımlar Üzerinde” filmini anımsamıştım. 
 


Ve bir adım daha ileri giderek, aslında anımsamaktan da öte, bu filmde Elia Kazan’a ait olan belli izler olduğunu fark ettim.

Gerçekten de Martin Scorsese’nin The Irishman filminde Elia Kazan izleri var mıydı? 
 


Ben de bu soruyu belki de yer kürede sorabileceğim en doğru kişiye sorabilmenin heyecanı ile gazeteci arkadaşlarıma yazmaya başladım;

Zülfü Livaneli’ye ulaşmam gerekiyor!


Ulaşmam gerekiyordu, çünkü filmin yönetmenin de, başrol oyuncusunun da en sevdikleri insanlardan bir tanesi Anadolu’dan Amerika’ya gitmiş, sinema tarihine geçmiş Elia Kazan’dı! 

2017 senesinde Zülfü Livaneli, Amerikan sinemasının unutulmaz ismi Elia Kazan ile dostluğunu, “Elia ile Yolculuk” adlı kitabında okuyucuyla paylaşmıştı.
 

6.jpg
/ Fotoğraf: Zülfü Livaneli Arşivi


Ve ben Scorsese’nin Amerikan tarihini, kamyoncular sendikası üzerinden anlattığı filmde yine kamyoncular sendikasının hikayesinin anlatıldığı “Rıhtımlar Üzerinde” izleri olup olmadığını Zülfü Livaneli’ye sormak istiyordum.
 

7.jpg
Zülfü Livaneli, Elia Kazan ile birlikte / Fotoğraf: Zülfü Livaneli Arşivi


Filmlere konu olabilecek kadar güzel bir yolculuğa okurunu da katıp, Kayserili İlyas’ın Elia oluşunu, Elia’nın da Amerikan sinema tarihine geçen hikayesini anlatmıştı. 
 


Güneşli bir nisan sabahında New York’un birinci caddesinde başlayan yolculuk da Kayseri’de sonlanmıştı.

Tıpkı Yaşar Kemal’le olan dostluğu gibi, Elia’nın da yakın dostuydu Zülfü Livaneli.
 

10.jpg
Elia Kazan, Zülfü Livaneli ve Yaşar Kemal, 1994, İstanbul  / Fotoğraf: Zülfü Livaneli Arşivi


Düşünüyorum da Zülfü Livaneli müzisyen, yazar, yönetmen, senarist kimliklerinin de dışında bir de 'o güzel atlara binen, o güzel insanların' dostuydu. 
 

13.jpg
Fotoğraf: Zülfü Livaneli Arşivi


Sağ olsun yardımcı oldular ve bu söyleşinin ilk sorusunu sorma şansı yakaladım;

Sahiden “The Irishman” filminde, Elia Kazan’ın izleri var mıydı? 
 


Hemen söyleyeyim; bu etki açık biçimde var. 

Zaten Elia'nın adı da anılıyor filmde. 

Bu etkiyi birkaç açıdan saptamak mümkün. Sinematografi, yaratılan atmosfer, Method Theater tarzı oyunculuk ve dönem. 
 


Mekanlar, giysiler, konuşma tarzı, hareketler, sigara tüttürmeler Amerika'nın ''sert erkekler dönemi sineması'' diyebileceğimiz bir tarzı yansıtıyor. 

Elia Kazan'ın Martin Scorsese üzerindeki etkisi çok büyüktür. 
 


- Hem “Rıhtımlar Üzerinde” filminde hem de “The Irishman”de Kamyoncular Sendikası üzerinden bir hikaye anlatımı söz konusu. 

İki filmde de karakterin içine girdiği mafya ile olan ilişkilerinde sorgulamaları görüyoruz.

Filmi ilk izlediğinizde neler hissettiniz? 

Filmi ilk duyduğumda “Yine mi Hoffa!” dedim. 

Çünkü cinayete kurban giden bu sendika lideri bugüne kadar birçok filme konu oldu. 

Amerikan yakın tarihinin en çok işlenen konularından biri. Ama izleyince Scorsese'nin amacının zaten o dönem sinemasına bir selam çakmak olduğunu anladım. Bu işi de mükemmel biçimde başarmış. 


- Elia Kazan’ın “Rıhtımlar Üzerinde” filmi için yıllardır söylenen bir şehir efsanesi var; Elia'nın, Amerikan toplumuna aslında bu film aracılıyla seslenmeye çalıştığı iddia edildi. 

Hatta Marlon Brando’nun sinema tarihine geçen oyunculuğundaki karakterin aslında Elia olduğu ifade edilmişti.

Scoresese’nin filmi vesilesiyle size sormak istiyorum; Sizce Elia’nın iç sesi miydi o film?

Öyleydi sanırım. Kazan'ın, McCarthy soruşturmalarındaki tavrı ve sol entelektüel çevre tarafından dışlanmasından sonra bu film bir çeşit gönderme ve cevap niteliği taşıyordu. 

Onun en sevdiği oyuncusu olan Marlon Brando ile başyapıt düzeyine yükselen bu film, Elia Kazan'ı epey rahatlatmıştı. 

Hatta evinde, karısının salona koymakta ısrar ettiği üç Oscar heykelciğini gösterdiği zaman ''İkisini alnımın teriyle aldım, üçüncü ise hediye'' diyerek bu filmle aldığı Oscar'ı daha çok önemsediğini belirtirdi. 

Özel sohbetlerimizde de en çok sözünü ettiği filmi buydu. İlginç biçimde, bu dar bütçeli film sırasında çok zorluk yaşadığını anlatırdı. 

"Çekim sırasında Marlon'un sıcak bir otel odası vardı, biz soğukta bekleşirdik" bile demişti. Buna rağmen, İhtiras Tramvayı'nın elemelerinde keşfettiği Brando en beğendiği oyuncuydu.

Hatta "Uzlaşma filminde Kirk Douglas yerine Brando oynasaydı film çok daha başarılı olurdu" dediğini hatırlıyorum. Buna karşılık James Dean'i aktör olarak kabul etmezdi. 


- 1954 yapımı “Rıhtımlar Üzerinde” filmi, McCarthy'nin ‘cadı avı’ diye anılan döneminin ağır baskı ikliminde çekilmişti. Scorsese ise, günümüz gerçekliğinde bir Amerikan tarihi aktarmak istemiş seyirciye.

Her iki dönemi kıyaslayacak olsanız politik iklim bakımından benzerlikler ve farklılıklar söz konusu mu? 

McCarthy'nin ''Amerikan Aleyhtarı Faaliyetler Komisyonu'' tam bir cadı avı yaratmıştı. Yaratıcı ve vicdanlı sanatçılar gölgelerinden korkar hale getirilmişti.

Arthur Miller'e, bir dönem pasaport alamadığımı anlattığımda ''Ben de alamadım'' demişti.

Şimdi öyle bir durum yok. Mesela De Niro, sosyal medyada Trump'a ''... çocuğu'' diyebiliyor. 


- Bu söyleşiyi yapma fikri ete kemiğe büründüğünde heyecanlandığım konulardan bir tanesi de Elia’yı, “The Irishman” filmi üzerinden anıyor olma ihtimalimizdi. 

Kitabınızda Elia ile ilgili olarak bir tespitiniz hatta bir tasviriniz var; Elia’nın Anadolu insanı olmasından dolayı başını eğmesi ile McCarthy dönemindeki kararlarını ilişkilendiriyorsunuz.

Gerçekten de söylediğiniz gibi Anadolulu kimliği mi Elia’nın kaderini şekillendirdi? 

Evet, buna eminim. Anadolu'dan göç etmiş bir Rum aile. Taşralı. Anne hiç İngilizce konuşmuyor, ağır bir Anadolu aksanı var. Babanın çat pat İngilizcesi var. Bir Anadolu Rum köylüsü olarak sert, dayakçı bir adam.

Bu şartlarda adı bile Amerikalı olmayan bir çocuk Holywood'un zirvelerine tırmanıyor. En yakın arkadaşı Arthur Miller ise New Yorklu zengin bir Yahudi çevresinden.

Elia'nın kırılması, çözülmesi bu sürgünlük psikolojisiyle açıklanabilir. Son nefesine kadar Amerika'ya kendini kabul ettirmeye uğraştı. 


- The Irishman filmi sayesinde Martin Scorsese, Robert De Niro ve Elia Kazan arasındaki bağlara ve Kayseri’ye yeniden küçük de olsa bir yolculuk yapmak istedik.

 Bu 3 isminin ikonik bir Oscar alma sahnesi var. O sahnede akademi üyelerinin bir kısmı Elia’yı alkışlarken bir kısmı da tepkiliydi. Ve bu durum kameralara da yansımıştı. 

Çok da ilginç bir an vardı o sahnede; Elia ödülü aldıktan sonra Martin Scorsese ve Robert De Niro’yı yanına çağırıyorken iki isim de bir an tereddüt ediyorlar gibiydiler. Hatırlıyor musunuz o sahneyi? 

Elbette. Kazan, ödül almak için sahneye karısı Francis ve oğulları kadar yakın De Niro, Scorsese ikilisiyle çıkmıştı. Kısacık bir konuşmayla teşekkür etti.

Sonra geriye doğru bakarak ‘Bob ve Marty nerede’ diye sordu. Zaten bir adım arkasındaydılar. Hemen geldiler ve hep birlikte sahneden indiler.

New York'a gidip evinde kaldığım zamanlar ayağındaki spor pabuçları gösterir 'Bunu Marty aldı' der ardından kazağını Bob'un yani De Niro'nun hediye ettiğini söylerdi. Onların manevi evlat tavrından zevk alırdı.

Zaten Scorsese, Kazan filmlerinin tamirini, elden geçirilmesini üstlenmişti. Ölümünden sonra da harika bir Elia Kazan belgeseli yaptı.

Dikkat ederseniz, The Irishman filmini yapanlar ve oynayanlar da göçmen. Amerika'ya göçmüş Sicilyalı köylü ailelerin çocukları.

Şimdi akla, Amerika'da yerliler dışında zaten herkes göçmen düşüncesi gelebilir; ama İngiliz, İrlandalı, Alman göçmenlerle diğerleri arasında bir hiyerarşik ayrım vardır.

The Irishman'i ortaya çıkaranlar da Elia gibi WASP değil. 


- Ve son soru;

Milyonlarca insanın cep telefonları, ipadleri aracılığıyla izlediği The Irishman filmi sonrasında Martin Scorsese, Netflix’le çalışmasının tek sebebinin “çaresizlik” olduğunu ifade etmişti. 

Filmdeki benzerliğin yanı sıra kaderin bir cilvesi olsa gerek filmin ardından da yönetmenin tıpkı Elia gibi bir pişmanlık dile getirmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? 

O kadar ağır bir pişmanlık değil bu. Değişen piyasa koşullarına bir tepki. Ama yeni platformlar bu oyunu kazanacak gibi görünüyor.

Charlie Chaplin de sesli sinemanın bu sanatı öldüreceği düşüncesindeydi; ama sonunda boyun eğmek zorunda kaldı. Hayat değişim demek.
 

Elia_Kazan_.jpg
Elia Kazan / Fotoğraf: Wikipedia


Elia Kazan kimdir? 

Elia Kazan 1909’da İstanbul’da Kayserili Rum bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 

Dört yaşındayken ailesiyle beraber New York’a göçtü ve burada aldığı eğitimler ve başarısı sonucunda 20. yüzyıl Hollywood sinemasının yaratıcılarından biri oldu. 

Rıhtımlar Üzerinde, İhtiras Tramvayı, Amerika Amerika gibi unutulmaz filmlere imza attı. 

Marlon Brando, Montgomery Clift, Julie Harris ve Karl Malden gibi dönemin efsaneleşen oyuncularının yetişeceği Actors Studios’u kurdu. 

Sinemada dünya çapında bir üne sahip olan Kazan, 1950’lerde baskıcı McCarthy dönemindeki hataları ve Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (HUAC) ile olan ilişkisi nedeniyle yaşamının kalan kısmında “işbirlikçi” etiketiyle yaşamaya mahkûm edildi. 

 

Independent Türkçe

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU