Seçmeli ders olarak Kürtçe’nin imtihanı (1)

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Son bir aydır Türkiye'de yerli otomobil icadının yarattığı coşkuya benzer bir heyecan hali, bundan tam 8 yıl önce Milli Eğitim Bakanlığı'nın koridorlarında, oradan meclis komisyonlarına ve en sonunda hükümet düzeyine ulaşmış ve nihayet Kürtçe'ye Kürtçe demeyerek, lakin Kürtçe'yi kastederek bir kelimenin yerine bir cümle icat edilmişti; Türkiye'de Yaşayan Diller.

Bu sihirli cümleciğin icadı Milli Eğitim'i, YÖK'ü, meclisin ilgili komisyonunu ve hatta hükümeti ne kadar rahatlattığını süreci takip edenler bilebilir. Sanıyorum ki bende o şanssızlardan biriyim.

Efendim hikaye kısaca şudur; Türkiye Cumhuriyeti devleti, 2009'da TRT6 namıyla 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalını açmayı başarmıştı.

Bu kanal yayına geçmeden, bu ülkede Kürtçe eğitim ve öğretiminde yapılması gerektiği, yoksa yayının kendi başına pek bir şey ifade etmeyeceği Avrupa mahfillerinde Türkiye'ye deklere edilmiş ve şimdiki hükümetin o zamanki versiyonu da bunu kabul etmişti.

Dolayısıyla daha 2009 yılında Kürtçe eğitim ve öğretimi ile ilgili Milli Eğitim Bakanlığı'na talimat verilmişti.

Ancak gel gör ki büyük bir sorun vardı. Bu devlet 1924 yılından 2009 yılına kadar Kürtçe diye bir dilin olmadığını yüzlerce mahkeme kararıyla, onlarca kitap, yüzlerce makale ve binlerce konuşmayla "ispat" etmişti.

Şimdi nasıl olur da birdenbire bu ülkede Kürt'ün varlığını resmen ve kanunlar çerçevesinde kabul edecek. Bunu kabul ettikten sonra bir de Kürtçe dersi verecek. Bu olabilir bir şey mi?

Olamamalıydı, ama hem ülkedeki huzursuzlukları bitirmek, hem demokratik ve insan haklarına saygılı olmak ve hem de Avrupa Birliği'ne giden yolda, -"zira o yol Diyarbakır'dan geçiyordu"- bir engel olan bu işi baldıran zehri bile olsa içmek gerekiyordu.

Gerekiyordu, ama yılların müktesebatı var. Yıllar yılı bir şeye "yok" deyip, bir günde kabul etmenin de dayanılmaz bir ağırlığı vardı.

Bunun çözümü de Milli Eğitim bürokratlarının zekalarına havale edilmişti. İki yıl boyunca yapılan beyin fırtınalarından, çalıştaylardan ve fikir jimnastiklerinden sonra Kürtçe denilen "zehirli" kelimenin yerine, sadre şifa sihirli bir kelime değil de, birkaç kelime birden bulundu; Türkiye'de Yaşayan Diller.

İsterseniz tahtı zımnında müstetir olan; Öldüremediğimiz Diller olarak da anlayabilirsiniz.

Ve bütün bu uğraşlar sonucunda, şimdilerin en çok tartışılan, üzerine konuşulan Şehir Üniversitesi rektörü, ama o zamanın Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Bey, kameraların karşısına çıktı ve "Türkiye'de Türkçe dışında yaşayan dillerde de seçmeli olarak öğretim yapılacaktır" dedi.

Doğal olarak televizyonları karşısında olan insanların bir kısmı elektrik akımına uğramış gibi tam olarak ne olduğunu anlayamadılar.

Acar bir gazeteci "Sayın bakanım, Kürtçe de seçmeli ders olacak mı?" diye, pişmiş aşa soğuk su katan bir soru sordu.

Ama Ömer Hoca, kaçın kurası? Kim onu üzerine aldığı görevi, bilmem hangi şehrin köyünde yıllar yılı Kürt diye bir varlığın olmadığına inandırılmış milliyetçiyi bile küstürmeyecek şekilde bir manipülasyonla acar gazetecinin sorusunu bertaraf etme kudretinde olmadığını düşünebilir ki? 

Yıllar yılı okuyan, üniversitelerde çalışan, profesör olan, ardından siyasete heves eden ve başbakanın müsteşarı olacak kadar ona yakın olan, orada memleketin eğitim sorununu çözmeye ahdederek Milli Eğitim Bakanı olan Ömer Hoca, o 'sufli' gazetecinin 'provakatif sorusuna' gerekli cevabı vermeden önce onun tarafına baktı, süzdü ve son derece sakin bir sesle; "Belki, Kürtçe de olabilir" dedi.

İşte o gün bugündür yaşayan dillerin "Kürtçe Seçmeli Dersi" problemi çözülmedi.

İlk iki yıl öğretmen sorunu çıktı. Sonraki yıllar formasyon verilen öğretmenlerin ataması sorunu yaşandı.

Aslında bu meselenin çok çeşitli boyutları var. Sorunun siyasi, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik boyutları var.

Evvela Türkiye'de hiçbir örgütlü yapı, yani grup, cemaat, dernek, siyasi parti, bu eğitim ve öğretimin yapılmasını resmen ve alenen istemiyor ve desteklemiyor.

Bunun en basit delili, bugüne kadar hiçbir parti başkanı veya cemaat lideri ya da sendika başkanının bu dersin seçilmesi için bir beyanat verdiğini, bir bildiri dağıttığını ya da teşvik edici güzel bir söz söylediğini ne gördüm ne de duydum.

Google'da küçük bir gezinti yaparsanız siz de kimsenin bu derse destek vermediğini görürsünüz.

Son derece hayrete şayan bir şeydir ki Halkların Demokrasi Partisi (HDP) dahil hiçbir parti bu konuda teşkilatlarına bir talimat vermiyor. Kürtlerin oyuna muhtaç olan diğer siyasi partiler de bu meseleye dair hiç bir çaba sarf etmiyorlar.

Dersin başladığı 2012 yılından bu yana her parti kendi cephesinden bahanelerle bu derse karşı çıktığı için, okul yöneticileri de ülkedeki bu siyasal partilerden birinin ideolojisine yakın olmaları ölçüsünde bu dersi engellemek için olağanüstü bir çaba içerisindedir.

Bu dersin alınabilmesi için, öğrenci velisinin 25 Aralık ile 9 Ocak tarihleri arasında okul yönetimine başvurması gerekmektedir ki, sonraki eğitim ve öğretim döneminde onun öğrencisi o dersi alabilsin.

Okul yöneticileri de bu işi daha kolay yapabilmek için yılın bu vaktinde velilerine hazır bir form gönderiyorlar. Velilerde bu hazır olan formlar üzerinden öğrencisinin almasını istediği dersleri - ki en fazla iki ders tercih edilebiliniyor- işaretleyerek okula veriyor.
 


Seçmeli dersler diye verilen birkaç tane ders var. Kur'an-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler, İngilizce, Matematik, Görsel Sanatlar, Halk Kültürü vb. birkaç tane daha ders. 
 


Kimi okul yöneticisi seçmeli Kürtçe dersini, veliler tarafından seçilecek dersin dilekçesine bile almıyor. Dolayısıyla velinin böyle bir dersin varlığından bile haberi olmuyor.
 


Kimi öğrenci bu formu velisine hiç vermeden kendisi kafasına göre dolduruyor ve okula iletiyor.

Okul yöneticileri de çoğunlukla, zorunlu olan dersler için bile yeterince öğretmen bulamadığından bu seçmeli dersi bir fantezi ve angarya olarak gördüğünden, bu angaryayı olabildiğince az maliyetle kapatmaya çalışıyor.
 


Lakin her engellemeye karşı dik durup, kendisinin göremediği Kürtçe dersini çocuğuna aldırmak isteyen babayiğit veliler de çıkmıyor değil.

İşte onların başına geleni de haftaya pazartesi günü yazayım...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU