İran için güç mücadelesi ve çıkar yılı: 2019

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’a gelişinin üzeriden 1 yıl geçmesinin ardından Washington’un İran politikasının yeni rotası çizildi

Fotoğraf: Reuters

Beyaz Saray ve Trump, 8 Mayıs 2018'de stratejik bir karar alarak İran ve P5+1 ülkeleri (BMGK’nın 5 daimi üyesi İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya ile Almanya) arasında imzalanan nükleer anlaşmadan çekildi.

Bu durum, 14 Temmuz 2015'te imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak da bilinen nükleer anlaşmayla İran ve P5+1 ülkeleri arasında başlayan işbirliğini sona erdirdi.

Trump'ın kararı iki düşünceye dayanıyordu:

Birincisi, yeni başkan Donald Trump'ın selefi Barack Obama'ya yönelik Ortadoğu başta olmak üzere uluslararası dosyaları yönetme konusundaki sert eleştirilerinden kaynaklı bir iç işleri meselesiydi. İkincisi ise, İran'ın nükleer ve balistik füze çalışmalarının ve bölgesel hırslarının Washington için gerçek bir endişe kaynağı olmasıydı.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran’ın ‘tarihin en ağırı’ olarak nitelediği ekonomik yaptırımlardan kaçınması için, yeni nükleer anlaşma öncesinde yerine getirmesi gereken 12 şartı açıkladı.

ABD diplomasisi, Trump'ın İran'a yönelik stratejisine uyum sağlamakta gecikmedi. Bu yüzden Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Amerikan vizyonunu karşılayan ve ilk nükleer anlaşmaya dahil edilmeyen bölgesel ve uluslararası kaygılardan oluşan çeşitli dosyaların da bulunduğu yeni bir anlaşmanın başlangıcı olarak İran’ın yerine getirmesi gereken 12 şartı duyurduğu 21 Mayıs 2018 tarihinden günler sonra 'tarihin en ağır yaptırımları' olarak nitelenen ekonomik yaptırımlardan kaçınması için İran’a şu şartları koştu;

  • 1-  Şu anki ve önceki nükleer programın ayrıntılarının Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) açıklanması ve bu faaliyetlerin tam, doğrulanabilir ve geri dönülmez şekilde durdurulması,
  • 2 - Tüm uranyum zenginleştirme faaliyetleri ile plütonyum üretiminin durdurulması ve ağır su reaktörünün kapatılması,
  • 3 - IAEA uzmanlarına ülkedeki askeri veya sivil tüm nükleer bölgelere koşulsuz erişim izni verilmesi,
  • 4 - Nükleer savaş başlıkları taşıyabilecek balistik füzelerin geliştirilmesi ve fırlatılmasıyla ilgili çalışmaların sonlandırılması,
  • 5 - İran’da tutulan ABD vatandaşlarını ve İran’da gözaltına alınan müttefik ülkelerin vatandaşlarının serbest bırakılması,
  • 6 - Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad dahil olmak üzere Ortadoğu’daki ‘terör gruplarına’ desteğin bırakılması,
  • 7 - Irak hükümetinin egemenliğine saygı gösterilmesi ve Şii milislerin silahsızlanmasına ve yeniden topluma entegrasyonuna izin verilmesi,
  • 8 -  Yemen’de Husi milislerin desteklenmesinin bırakılması ve ülkede siyasi bir çözüm için çalışılması,
  • 9 - Suriye’deki İran ve İran yanlısı güçlerin geri çekilmesi,
  • 10 - Afganistan ve bölgedeki Taliban ve diğer teröristlere verilen desteğin sonlandırılmasının yanı sıra El Kaide liderlerine sığınak sağlanmaması,
  • 11 - İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurt dışı kolu Kudüs Gücü’nün dünyanın dört bir yanındaki terör örgütlerine yönelik desteğinin durdurulması,
  • 12 - Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) hedef alan füzelerin yanı sıra İsrail’e yönelik ‘yok etme ve ortadan kaldırma’ şeklindeki tehditlerin sonlandırılması, uluslararası deniz seyrüsefer özgürlüğü ve siber saldırılar da dahil olmak ABD’nin müttefiki olan komşu ülkelerine tehdit oluşturacak saldırılardan kaçınması.

İran’ın uyumsuzluğu ve yaptırım kılıcı

ABD yönetimi, ‘tarihin en ağır’ ve eşi benzeri görülmemiş ekonomik yaptırımları uygulamada tehditten eyleme geçişini duyurmak için 4 Kasım 2018 tarihini seçti.

Bu öyle alelade bir seçim değildi. Aksine iki taraf için de sembolik bir tarihti. Washington bu tarihle İran'ın başkenti Tahran’da devrimci gençlik grupları tarafından büyükelçilik binasının işgal edilişinin yıldönümünü hatırlattı.

Tahran ise, iki taraf arasında güçlü bir düşmanlığın ortaya çıkmasına neden olan bu olayı ‘ABD’nin temsil ettiği küresel kibirle mücadelenin pratik bir yanması’ olarak görüyor.

Trump ve yönetimi, İran’a yönelik yaptırımları uygulamaya koymadan önce İran rejimiyle ilişkileri olan ülkelerin ABD’nin tutumundan etkilenerek Tahran’a karşı güvenlerinin azalmasından ve İranlıların Ruhani hükümetinin ekonomi politikalarına yönelik itirazlarından yararlandı.

Ayrıca Aralık 2017 ve Ocak 2018 tarihleri arasında Meşhed şehrinde başlayarak ülkenin 100 ayrı şehrine yayılan finans ve emlak şirketleri krizi, İran'ın ekonomik durumunun kırılganlığının, bu siyasi protestoların arka planından çok uzakta olduğunun ciddi bir göstergesiydi.

Söz konusu siyasi protestolar ise rejimin kadroları arasındaki çatışma, Ruhani'yi zayıflatma çabaları ve siyasi, güvenlik, askeri ve ekonomik sistemin eklemlerini elinde tutan muhafazakar akım içinde karar birliği anlamına gelen ekonomik ve siyasi projenin bir yansımasıydı.

ABD yönetimi, yaptırımların İran'ı müzakere masasına dönmeye zorlamak için yeniden uygulandığını söyledi.

Sonuç olarak, ABD’nin yaptırımları en üst düzeye çıkarması ve İran petrol ihracatını sıfırlama politikasını duyurması, İran’ın içeride veya bölgesel düzeyde yayılmacı politikalarını sürdürmesinin yanı sıra Arap başkentlerindeki ve bölgedeki nüfuzunu ve rolünü artırmaya yönelik çabalarına inen en ağır darbe oldu.

Yaptırımlar ve petrol ihracatını sıfırlama silahı, rejimin Ruhani hükümetinin tüm çabalarını ablukaya alması, İran ile Avrupa’nın tutumları arasındaki farkı artırırken yaptırımları atlatarak aralarındaki ticaret ve finans faaliyetlerini sürdürmek için oluşturulması planlanan ‘INSTEX’ adlı mekanizmaya yönelik tüm çabaları da durdurdu.

İran ekonomisi, özellikle ekonominin bel kemiğini oluşturan sabit para kaynaklarındaki düşüşün ve Ruhani'nin ekonomik büyüme ve ilerlemeyle ilgili vaatlerine yönelik umutların azalmasının ardından aldığı darbelerle daha da kötüleşirken İran para birimi dolar karşısında büyük bir değer kaybetti.

Anlaşma çekişmesi

ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildikten sonra İran'a yeniden yaptırımlar uygulaması, muhafazakar akımın eline Cumhurbaşkanı Ruhani ve onu destekleyen reformist ve ılımlı grup ile savaşında kullanabileceği büyük bir koz verdi.

Rejim liderlerinin ABD ile müzakere masasına oturmaktan kaçınmaya çalışması ve İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in ABD yönetimini ‘güvenilmez’ olarak nitelemesi, Ruhani ve başta Washington'la müzakereleri destekleyen Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif olmak üzere tüm ekibine, doğrudan müdahale olarak görüldü.

Rejim içerisindeki muhafazakar akımdan ve karar alma mercileri nükleer anlaşmadan çekilme çağrıları yaptılar.

Rejim ve hükümete yönelik iç baskı, Ruhani'nin rejimin stratejik politikalarında herhangi bir rolünün olmayışı ve İran ekonomisini tüketen ve rejimin bekasına yönelik bir tehdit haline gelen olumsuz yansımalar çerçevesinde Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi, İran’ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini kademeli olarak azaltmaya yönelik bir dizi adımı uygulama kararı aldı.

İran her ne kadar anlaşmada kalma sözünü yinelese de bu kararla uçurumun kenarında yürümeyi tercih etti. Bu da İran’ın başta Fransa, Almanya ve İngiltere olmak üzere uluslararası topluma, ABD yaptırımlarının baskısını hafifletebilecek mali ve ekonomik anlaşma vaatlerini pratik adımlara dönüştürmeleri için bir şantaj politikası benimsenmesine izin verdi.

Tüm bölgesel ve uluslararası arabuluculuk girişimleri başarısız oldu

Washington ve Tahran arasındaki kriz, ekonomik yönüyle ve yaptırımlarla sınırlı kalmadı. Tüm bunlara askeri düzeyde bir gerilim ve İran’daki hedeflere yönelik askeri bir operasyon tehdidi de eşlik etti.

Körfez ve Umman (Arap) Denizi suları, özellikle İran'ın petrolünü ihraç etmesinin engellenmesi halinde Hürmüz Boğazı'nı kapatabileceği tehdidinin ardından ABD’nin daha önce eşi benzeri görülmemiş askeri yığınına şahit oldu. BAE’nin Fuceyra limanındaki birkaç petrol tankerinin sabotaja uğraması ve ABD’ye ait bir İnsansız Hava Aracı’nın (İHA) Hürmüz Boğazı semalarında düşürülmesinin ardından gerginlik daha da arttı.

Bu gerilimlerin ve gerginliğin boyutunun bölgede bir savaşın patlak verebileceği raddeye ulaşmasının yankıları tahmin edilemeyen sonuçlar doğurdu. Uluslararası diplomasi, kriz duvarında bir boşluk açacak, krizi sona erdirecek ve yeni bir aşamaya geçilmesine yardım edecek ABD-İran müzakerelerinin önünü açmak için harekete geçti.

Bölgesel ve uluslararası düzeylerde İran krizini çözmek için belki de en önemli adımlar Umman ve Japonya tarafından atıldı.

Burada Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'dan doğrudan destek alan Japonya arabuluculuğunun daha ciddi olduğu söylenebilir.

Krizin çözümünde neredeyse gerçek bir atılım elde edecekken İran’ın Dini Lideri Hamaney’in, Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin ABD Başkanı Trump’tan getirdiği mesajı almayı reddetmesi Abe’nin arabuluculuk çabalarının önünde engel oluşturdu.

Ancak Fransa hem BM Genel Kurul toplantıları hem de ev sahipliği yaptığı G7 Zirvesi’nin oturum aralarında, krizle ilgili tüm uluslararası tarafların Trump ve Ruhani’nin bir araya gelmesine katkıda bulunacak bir formüle ulaşmaya destek vermesine yönelik çabalarını sürdürdü.

Fakat tüm bu çabaların karşısına Hamaney’in Ruhani'yi Trump’la müzakere masasına oturtma çabalarına saldırmaktan çekinmeyen sert lider tutumu çıktı. İki adam arasındaki savaş, rejimin kulislerindeki tutumlarla sınırlı kalmazken İran’daki ekonomik koşullarda iki tarafın da sorumlu olduğu belirtilen tartışmalarla kamuoyuna aksetti.

Ruhani, Hamaney ile muhafazakar akımın birlikte siyasi ve ekonomik planlarının ve ABD yönetimiyle yapıcı diyalog olasılığının önüne koyduğu engelleri aşmaya çalıştı.

Ruhani, ekonomik krizin üstesinden gelmesini sağlayacak siyasi alanlar arama çabalarının bir parçası olarak bölgesel düzeyde girişimlerde bulunmaya devam etti. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Zarif aracılığıyla Körfez ülkelerine ‘bölgesel saldırmazlık anlaşması’ önerisinde bulundu.

Ardından Irak'ın katılımıyla ‘bölgesel güvenlik forumu’ girişimini başlattı. Ruhani, özellikle İran'ın Körfez ve Arap Denizi sularında gerçekleştirdiği provokatif eylemlere karşı uluslararası ve bölge ülkelerinin yanı sıra ABD'den yükselen askeri tehditlerin artmasıyla ‘Hürmüz Boğazı’nın bölgesel güvenliği’ adlı bir girişimi benimsedi.

Ancak Saudi Aramco’nun Suudi Arabistan’daki en büyük iki petrol üretim tesisini hedef alan saldırılar, Ruhani hükümetinin uluslararası toplumla ilişkilerini yeniden kurmasını sağlayacak bir adım olarak komşuları olan Arap ülkelerine açılma çabalarını boşa çıkardı.

Muhafazakarlar Ruhani kuşatmasını tamamladı

Ruhani hükümetinin ABD yönetimi ve boğucu yaptırımlarının getirdiği krizden kurtulmak için sarf ettiği tüm çabalar tükendikten sonra Hamaney tarafından desteklenen muhafazakar akım, Ruhani ve onun siyasi ve ekonomik planlarını çevreleyen kuşatmayı tamamladı. Benzine yapılan son zamlar da devenin belini çökerten son saman çöpü olurken Ruhani'yi kritik stratejik kararları uygulayan mekanizmalardan uzaklaştıran bir yol oluşturdu.

Ruhani’nin benzin fiyatları zammının ne zaman uygulanacağını bilmediğini söylemesi bunun bir işaretiydi. Ruhani, kendisinin ve hükümetinin bilgilendirilmeden benzin zamlarının duyurulduğu bir sabaha uyanırken Hamaney çıktı ve Yargı Erki Başkanı, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanından oluşan Ekonomi Koordinasyon Yüksek Konseyi’nin kararını desteklediğini vurguladı. Ancak Hamaney’in hesaplamadığı bir şey vardı ve rejimin bekasına yönelik bir meydan okumaya dönüşen geniş bir protesto hareketi patlak verdi. Protesto gösterileri hızla ülkenin dört bir yanına yayılırken göstericiler ile güvenlik güçleri arasında daha önce benzerine rastlanmayan çatışmalar yaşandı.

Askeri ve güvenlik birimleri, Ruhani ve başta İçişleri Bakanlığı'na bağlı emniyet güçleri olmak üzere ekibini, İran’ın birçok şehrinde meydana gelen ayaklanmalardan ve bakanlığın sokaklardaki yoğun çatışmalara DMO ve onun diğer kolları başta olmak üzere rejim güçlerinin müdahalede bulunmasını gerektirmeyen bir plan sunmasından dolayı olaylardan sorumlu tutmaya çalıştı.

Rejim, protesto hareketiyle gelen zorluk karşısında, ABD ve İsrail öncülüğünde yurt dışındaki Şah yanlısı muhalif grupların rejime karşı bir darbe yapmak ve onu devirmek için faaliyetlerde bulunmakla suçlayarak siyasi ve güvenlik örtüsünün altına sığındı. Bu da onun akacak kanı hesaba katmadan son seçeneğe giderek mümkün olan en kısa sürede güvenliği sağlama ve dayatma yeteneğini göstermek için sokaklarda protestoculara karşı en üst düzeyde şiddet kullanmasına izin verdi.

Rejim ve bölgede çatışmaya girme seçeneği

Rejim ayrıca, halkın özgürlük ve demokrasi taleplerine karşı Suriye rejiminin yanında olduğunu beyan ettiğinde anayasadaki halkları, özgürlük haklarını ve savunmasız kişileri savunmaya dair tüm ilkeleri ve sloganlarını da terk etti. Bu durum, Suriye’deki stratejik çıkarlarını savunmak, Şam'daki savaşı Tahran surlarını savunmakla eşdeğer olarak düşünmek ve Şam'ı kaybetmenin Ahvaz'ı kaybetmek anlamına geldiğine inanmaktan çok daha zorlu bir hale gelebilir.

İran’daki protestolarla birlikte Lübnan ve Irak’ta tanık olunan halk hareketlerine ve isteklerine karşı aynı yöntemi izlemekten çekinmeyen rejim, bu hareketleri güvenliğine yönelik bir tehdit ve ‘ekonomik krizi sömürerek, içeride istikrarsızlaşmaya neden olarak, Lübnan ve Irak'taki müttefiklerini iktidarlardan uzaklaştırmaya çalışarak rejimin bölgesel nüfuzunu hedef alan ABD-İsrail planıyla’ mücadele açısından ele aldı.

Hamaney’in halkın taleplerini dinlemeden olayları bir ABD-İsrail komplosu olarak değerlendirdiği erken konuşması, İran rejimi ve müttefiklerinin karşı karşıya kaldığı zorlu yaşam şartlarına karşı başlayan ve siyasi boyutlara ulaşan protestolarla başa çıkabilmeleri için ellerindeki seçenekleri sınırladı. Bu durum, İran’ı uluslararası anlaşmalar yapmaya istekli hale getirebilir. Bu da içeride ya da bölgede, konumunu ve nüfuzunu zayıflatan halk protestolarının kontrolünü yeniden kazanmasını sağlayabilir. Belki de ABD’nin şartlarından birini yerine yetirerek Washington'la tutuklu takası yoluna gitmesi bir sonraki aşamanın ve son iki yıldır beklenen tavizlerin bir göstergesi olabilir. Ve belki de bölgedeki sürekli nüfuzunun en azından siyasi imajını korumak ve daha da önemlisi, rejimin hayatta kalması ve onu içeriden etkileyen tehditlerin azaltılması için işbirliğine gitme girişimi olarak görülebilir.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Kübra Şahin

independentarabia.com/node/82711

DAHA FAZLA HABER OKU