Davasını sırtında taşıyan yazar; Bayram Karaçor

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Yoksul bir genç, bir yaşlıya şikayet ederek:
Bana bu dünyada mutluluk yazılı değil!
Tenimi yordu; ruhumu kocalttı yoksulluk belası
Razıyım ölüme; ancak o da ucuz değil.


Pervîn-i İtisamî

 
Bazen okunması zor kitaplarla karşılaşıyoruz.

Harfler, kelimeler ve cümleler bizim anladıklarımızdır; ancak okuduğumuz metin akmıyor, anlaşılmıyor ve bizi gerçekten uğraştırıyor, tekrar başa dönüp okutuyorsa ve her cümlede veya paragrafta bir anlam ve değer arıyorsak o metin zor metindir.

Dünyada bu şekilde yazılmış çok metin ve kitap var. Mesela Elias Canetti'nin "Kitle ve İktidar" kitabı, aynı yazarın "Körleşme" romanı, James Joyse'un "Ulyyses" adlı eseri; sayfalarca süren tek cümlesiyle okunması çok zor kitaplardır.

Belki tam da bundan dolayıdır ki, okumanın magazinine meraklı insanlar, "Dünyada iki tür insan var; Ulyesses'i okuyanlar ve okumayanlar" ya da "Kitle ve İktidar'ı okuyanlar ve okumayanlar" diye klişe cümleler üretmişler ve bu klişeler tutmuş da...

Bugün sizi, hayatının 60 yılı boyunca okumuş, okumaktan daha anlamlı ve değerli bir şey yapmadığını belirten; sonra birden, belki okuduklarından artakalanların verdiği tahrikle, kim bilir belki de ben ve benim gibi onu yazmaya teşvik eden arkadaşlarının motivasyonuyla yazmaya başlamış; yazdığı her metni birbirinden yoğun bir felsefi, sosyolojik, psikolojik ve kültürel arka planı olan değerli kitaplara dönüştüren iddialı, iddiasının ve davasının izini süren bir yazarla tanıştırmak istiyorum.
 

bayram karaçor batman mebn.jpg
Fotoğraf: batman.meb.gov.tr


Adı; Bayram Karaçor. 1953 yılında Malatya'da doğdu. İlkokul, Ortaokul ve Lise'yi Malatya'da okuduktan sonra 1971'de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi.

Orada iken daha sonra çok acayip bir şekilde biri sola meyledecek Abdullah Öcalan, diğeri sağa geçecek ve uzun yıllar bizatihi devletin kendisi olacak Mehmet Ağar'la aynı dönemde okudu.

İkisinin de sonraki hallerini orada gözlemlemiş ve fakat ikisine de hiç bulaşmadı. 

Tıpkı babasının öğrettiği gibi yalana, hileye ve hurdaya bulaşmadan sürekli kitap okudu. Bu ikisinin yolundan farklı bir yol olduğunu, bunun da sırat-ı müstakim olduğunu ta o zaman keşfetti.

1975'te mezun oldu. 1976 yılında ise Maliye Bakanlığı'na bağlı olarak "Bankalar Yeminli Murakıp Muavini" olarak memuriyete atıldı, bu görevine ancak iki yıl dayanabildi, sonra istifa edip arkadaşları olan Necati Aktülün ve Metin Mengüşoğlu ile birlikte plastik torba imalatına başladı.

1978'de askere gitti. 1980'de askerlik dönüşünden sonra nakış ipliği imalatına başladı. 

Bu işini 2005 yılına kadar sürdürdü, ancak yeni piyasa koşullarına uygun biri olmadığından bu sefer ticaretten atıldı; çarşıda, sokakta, metroda, otobüste, sahilde, herhangi bir duvarın dibindeki kahvehanede benzerlerini çok görebileceğiniz bir ademi ahsendir. 

Lakin bu ademi ahsen, daha Malatya’da ilkokul, ortaokul öğrencisi iken okumaya merak sardı, kitap müptelası olmuş ve hayatı boyunca bu tutkusundan vazgeçmedi.

Onun gibi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okuyanlar ya bürokraside ve daha sonra da mümkünse siyasette üst sıralara doğru hızla yol almış veyahut ticarete atılmışlarsa da muhakkak bir yolunu bulup, en azından bürokraside yükselmiş olan bir arkadaşının teşvik ve desteği ile kısa yoldan zengin olurlar.

Ve sonra "para parayı çeker" kaidesi mucibince deste deste para, mal, mülk, daire, yat, kat sahibi olurlar.

Lakin bizim dostumuz Bayram Karaçor, deste deste para yerine raf raf kitap sahibi oldu. Çalıştığı mekanlara kitap götürdü ve hep kitap okudu.

Okuma, ama nasıl okuma? Meşhur felsefe hocası, Felsefe Okuma Rehberi, Felsefenin Kısa Tarihi ve Felsefe'ye Giriş gibi kitapları ülkemizde de yayımlanan Nigel Warburton'un tarif ettiği, aktif metin okuma biçimi ile okuyan biridir Bayram Karaçor.
 

1 (1).jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe


Nigel Warburton Felsefe Okuma Rehberi adlı küçük ama muhtevası büyük kitabında okumanın, özellikle de felsefe okumanın nasıl olması gerektiğini tarif ederken der ki;

Felsefe öğrenmenin dört temel yolu vardır. Felsefede başarılı olmak istiyorsanız, yani sonunda iyi bir filozof olmak istiyorsanız, bu dört alışkanlığı geliştirmeniz gerekir.

Bunlar okuduğunuz her konuda size yardımcı olacak alışkanlıklardır.

Aktif metin okuma
Aktif dinleme
Aktif tartışma
Aktif yazma

Pek çok filozof bu dört alışkanlığı birleştirerek kendi felsefi becerilerini geliştirmiştir.


Bayram Karaçor, yukarıda da değindiğim gibi hayatı boyunca okudu. Bundan dolayı da her zaman kitapçılara, yazarlara ve yayıncılara yakın oldu.

Ben onu 1989'da Birleşik Dağıtım'da çalışırken tanıdım. Hemen her hafta gelir, yeni çıkan kitaplardan birkaç tane alır, zaman zaman Ali Bulaç ile bazen orada bulunan diğer yazar veya okumayla ilgili olan insanlarla konuşurdu.

Okuduklarını tam da Warburton'un söylediği gibi "aktif" bir şekilde okurdu. İlgisini çeken satırların, paragrafların altını çizer, bazen o satırları başka bir yere kaydederdi. Sonra o satırlar üzerine tartışırdı. 

Aklına uymayan, bildiklerine ters olan şeyler üzerine konuşmaktan çekinmezdi. Ya ikna ederdi karşısındakini ya da ikna olurdu.

Bu tartışmaları sürdürürken karşısındakini bastırmaz, onu can kulağı ile dinlerdi. 
 

1 (3).jpg
M. Xalid Sadînî ile Bayram Karaçor / Fotoğraf: Independent Türkçe


Esasen 2000'li yılların başından itibaren Beyan Yayınları'nın bir sünneti haline gelecek olan; yılın ekim ayının ilk haftasında başlayacak, haziranın ilk haftasına kadar devam edecek ve 20 yıla yakındır bu minval üzere süreklileşen ve her cumartesi günü yapılan çiğköfteler yenildikten sonra, her hafta değişik bir konuda yapılacak tartışmaların başkanı olacak olması da bu dinleme, karşısındakinin meramını anlatabilmesine fırsat verme hoşgörüsünden kaynaklanıyordur.

Bu platform çiğköfte partisi gibi başlıyor olsa da, aslında tam bir tartışma, konuşma ve değişik meselelerde fikir alışverişinin yoğun olduğu bir platformdur.

Buranın birçok müdavimi var. (Bu platformla ilgili bir başka makale yazma fikrim olduğundan şimdilik bu konuyu uzatmayayım.)

İşte Bayram Hoca, değişik görüşten insanın rağbet gösterdiği bu platformda, o günün anlam ve önemine binaen bir konuşmacı varsa, konuşmasını tamamladıktan sonra görüş, soru ve eleştirileri almaya başlar. O dinler. Sadece dinler. 

Bazen herkes içindeki kurtlarını döktükten sonra konuyu tartışır. Öyle söylenen her şeyi kabul etmez. Bugünkü yazarlığının temelini de buradaki tartışmaların sonucunda bina etmiş biridir o.

Neler mi yazmış?

İlk kitabı "İnsanlığa Yön Veren Değerler" adında 450 sayfalık bir kitaptır. Bu kitabı yukarıda bahsetmeye çalıştığım türden kült kitaplardan biridir.
 


O kadar yoğun, o kadar felsefik ve dolu bir kitap ki, insanı geliştiren kitaplar yazan yazarlardan biri bu kadar bilgiye sahip olsaydı muhtemelen sadece Bayram Karaçor'un bu kitabından 10 adet kitap çıkartır ve şimdi belediyelerden okullara, üniversitelerden değişik platformlara kadar her tarafa davet edilen bir 'yaşam gurusu" olurdu.

Bu kitabında tartıştığı konuları son 20 yılın bir özeleştirisi olarak da okuyabilirsiniz aslında. Çünkü o bir Müslüman'ın ne olduğunu, nasıl olduğunu, nasıl yaşadığını, nasıl yaşaması gerektiğini söylemeye çalışırken; iktidar sahibi olmuş, iktidarın şurasında veya burasında yer almış bireyin nasıl da fesada uğradığını, dezenforme olduğunu, gücün, paranın ve hırsın Müslüman'ı nasıl da insanlıktan çıkardığını anlatıyor.

Çünkü "en güzel bir şekilde yaratılmış olan" insan, yoldan çıktı mı "esfelessafilin" yuvarlanır ve artık insan değil, hayvan mesabesinde olan bir beşer olur. Yani iki ayağı üzerinde duran hayvan.

O insanın nasıl "Hz.İnsan" olacağını İnsanlığa Yön Veren Değerler'de uzun uzadıya anlatırken, aslında insanın sadece birey olarak yaşayamayacağını, insanın toplumsal bir varlık olduğunu, insanın ancak ve ancak diğer insanlarla birlikte uyum ve barış içinde yaşayabilirse gerçekten insan olabileceğini, insanı kamilin diğer insanlarla olan uyum ve selametinden ortaya çıkabileceğini, "Müslüman, başkasının elinden ve dilinden emin olduğu insandır" düsturunca bu kez "Barışa Yön Veren Değerler"i yazdı.
 


Yine yoğun ve yine dopdolu bir kitap. Soru soruyor. Okurunu sorgulamaya sürüklüyor. Onun bir "tabula rasa" olmasını doğru bulmuyor.

Varsa kabul etmediği şeyler, bunu söylemeye zorluyor. Fikir özgürlüğünü hayatının her alanı için istiyor.

O insanların şu dinden veya bu dinden ya da şu felsefi görüşten bilmem hangi ideolojiye geçmesinin peşinde değil.

O kişi hangi dinden olursa, hangi ideolojiye sahipse Rabbinin söylediği gibi "dosdoğru olmasını" istiyor.

Yalanın, hilenin, mal ve altın biriktirmenin fesada yol açacağını, toplumsal yaşamı bozacağını düşünüyor.

Bu iki kitabından derlediği bir kitabı daha var Bayram Hoca'nın; "Kalbin Sözü"
 


Kalbin Sözü'nde yukarıda isimlerini verdiğim kitaplarından damıtılmış aforizmatik sözlerinden oluşuyor.

O birçok akademisyen gibi çok fazla alıntıya, sözlerinin doğruluğunu ispat edecek diğer insanların görüşlerine fazlaca yer vermez.

Esasen onu sözleri uzun bir aktif okuma, dinleme ve tartışmanın sonucunda oluştuğundan yazma sürecide yüreğinin derinliklerinden akıp gelmiş. İşte bu kitabı da o türden kalbi yakarışlardır.
 


Son kitabı "Değişen İnsan Dönüşen Toplum"dur ki maalesef yaklaşık bir aydır bana geldiği halde daha okuyamadım. Bundan dolayı da bu kitabıyla ilgili bir şey söylemeyeceğim.

Masamda okunmayı bekleyen yüzlerce kitap gibi eğer bir gün okursam, onu da size anlatmaya çalışacağım.

Onun Kalbin(in) Sözü'nden bir söz ile son veriyorum yazıma;

Zulüm gördüğünü unutup, zalim olmak...
Yoksulluğunu unutup, müsrif olmak...
Kardeşliği unutup, duyarsız olmak...
Utanmayı unutup, arsız olmak...
Şükretmeyi unutup, nankör olmak...
Bela geliyorum diyor...
Şeytan, sen çağırdığın için geliyor.


Ona, davasını sırtında taşıyan bu değerli filozofa, kalbimin en derinliklerinden sağlıklı ve uzun bir yaşam diliyorum...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU