Cynthia Enloe #MeToo’ya uzanan süreci İstanbul'da anlattı: Kadın hareketinin 30 yılı

13 Aralık’ta İstanbul’a gelen Enloe, MeToo hareketine uzanan süreçte, kadın hareketinin uluslararası düzeyde elde ettiği hakları anlattı

Cyntiha Enloe (reneejg.net)

ABD'li aktris Alyssa Milano, 15 Ekim 2017'de ''Cinsel tacize uğradıysanız bu tweete cevap olarak 'me too (ben de)' yazın” diye tweet atmıştı. Bu çağrının kitlesel bir harekete dönüşeceğini muhtemelen kimse tahmin etmiyordu.

Flört, taciz ya da cinsel saldırıların ifşa edildiği hareket, Twitter'da 100 gün sürdü ve dünya çapında büyük ses getirdi. Dünyanın dört bir yanından on binlerce kadın, belki de en yakınlarıyla bile paylaşamadıkları cinsel taciz hikayelerini, ''MeToo'' etiketiyle tüm dünyaya anlattı.

#MeToo kampanyası cinsel tacizin ne kadar yaygın olduğunu göstermek ve Holywood da dahil olmak üzere tüm sektörlerde kadınlar için risk oluşturduğunu kanıtlamak için başlatıldı. Böylece ''MeToo'' hareketi 85'i aşkın ülkede yayıldı; sinema, müzik ve siyaset alanından tanınan isimler de kendi hikayelerini paylaşarak, cinsel tacizin tüm kadınları tehdit ettiğini göstermiş oldu.

Yalnızca sosyal medyayla sınırlı kalmayan, aynı zamanda sokaklarda da yankı bulan hareket, yıllar içinde akademik inceleme konusu haline geldi. Dünyanın çeşitli bölgelerinden akademisyenler, hareketin toplumsal sonuçları üzerine konuşmak için birçok kez yan yana geldi ve gelmeye devam ediyor.

Bu buluşmalardan biri de dün, Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kadın Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin işbirliğiyle gerçekleşti.

Minerva Palas’ta düzenlenen etkinlikte, toplumsal cinsiyet çalışmaları alanında dünyada tanınmış isimlerden biri olan Cynthia Enloe konuşmacı olarak yer aldı.

Clark Üniversitesi’nde, Siyaset Bilimi ve Kadın ve Cinsiyet Çalışmaları'na bağlı olarak Uluslararası Kalkınma, Toplum ve Çevre (IDCE) Bölümünde Araştırma Profesörü olan Enloe, #MeToo hareketine uzanan yaklaşık 30 yıllık süreci ve kadınların cinsel taciz karşısındaki mevcut haklarına nasıl ulaştığını anlattı.

“Metoo Ulusal Bir Güvenlik Meselesi midir: Feminist İpuçları” adını taşıyan etkinlikteki konu başlıklarını derledik.

1969: İlk kadın araştırmaları programı

Enloe konuşmasına 1969 yılından bahsederek başladı. Bu yılın kadınlar açısından çok önemli olduğunu belirten Enloe, Kaliforniya Üniversitesi, San Diego’da ilk kadın araştırmaları programının açılışından söz etti.

Şimdi 50. yıldönümünü kutlayan program, Enloe’ye göre o dönemde “çılgınca” bir fikirdi. Çünkü ilk kez entelektüel ve kolektif bir çalışmayla kadınlara odaklanarak, dünyayı yorumlamaya çalışıyordu. Enloe o yılları, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, şöyle anlattı:

1969'un çok büyük etkisi oldu. Benim üniversitem, bu fikri 1975'te ortaya atabildi. O da öğrencilerin ‘lobi’ faaliyetleri sayesinde. Öğrenciler ‘Bize kadın konusunda ders veremez misiniz?’ diye sorduğunda ‘Biz de bilmiyoruz ki’ dedik. Onlarsa ‘Öğrenemez misiniz?’ diye sordu.

Sıkı bir çalışmayla 1976’da ilk dersleri vermeye başladıklarını belirten Enloe, “Bugüne gelişte önemli kilometre taşları bunlar. Unutmamak gerek” diye konuştu.

 

WhatsApp Image 2019-12-14 at 12.01.32.jpeg
(Enloe, Minerva Palas’ta konuşuyor (Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi)

 

1979: Uluslararası düzeyde iki önemli olay

Enloe kadın hareketi açısından önemli bir yıl olan 1979’u iki büyük olayla anlattı:

1. BM Konferansı: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, örgütün kuruluşundan tam 34 yıl sonra, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) kabul etti. ABD ve Sudan sözleşmeyi onaylamadı.

2. Cinsel Tacizin Kavramsallaşması: Basılı, entelektüel ve kamuya açık bir yayında ilk kez cinsel tacizden bahsedildi. Cinsel tacizin o dönemde yepyeni bir fikir olduğunu söyleyen Enloe, deneyimlerini şu sözlerle aktardı:

Jimena adında Şilili bir kadın akademisyen, Pinochet’nin muhalifi olduğu için ABD’ye gelmek zorunda kalmıştı. Çok kırılgan bir durumdaydı. Sosyoloji bölüm başkanı tarafından taciz edilmişti ve vizesinin yenilenip yenilenmeyeceği bölüm başkanına bağlıydı.

Kavramı ilk kez Nancy adında bir arkadaşından duyduğunu söyleyen Enloe, sözlerine şöyle devam etti:

Nancy, Jimena’ya neler yaşadığını sordu. Jimena’nın anlattıkları korkunç şeylerdi. Nancy durdu ve ‘Biliyor musun, biz bunlara artık cinsel taciz diyoruz’ dedi. Bense ‘Bir dakika! Tekrarlar mısın, bu kavramı ilk kez duydum’ dedim. İşte kavram böyle böyle çıktı ortaya. Catharine MacKinnon’a atfediliyor ama o da ‘Bunu ben yaratmadım, bir makale yazıp bu kavramın adını koydum o kadar’ diyor.

Cinsel taciz kavramının her şeyi değiştirdiği söyleyen Enloe, “Bunun kadınlara yönelik bir davranış kalıbı olduğunu gösterdi. Adını koymazsanız meydan okuyamazsınız” diye konuştu.

 

images (4).jpg
1987'deki kadın yürüyüşü (İstanbul Kadın Müzesi)

 

1987: Dayağa karşı yürüyüş

Konuşmasını 1987’nin İstanbulundan söz ederek sürdüren Enloe, Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’nü hem Türkiye tarihinin hem de 1960’lardan bugüne uzanan hareketin parçası olarak niteledi:

1987'de İstanbul’daki bu hareket, Brezilya Çin veya Japonyadaki bütün eylemler, bir bütünün parçasıdır. Yani kadına şiddete, kadınlara kadın olduğu için yönelen baskıya karşı çıkmak için yola koyulan hareketin parçası.

1991: Afro-Amerikalı bir kadın, yaşadıklarını senatoda anlattı

“1991’e geldiğimizde Anita Hill ve Clarence Thomas isimlerini görürüz” diyen Enloe, o yıl ABD senatosunda yaşananları şu sözlerle aktardı:

Yer ABD senatosu, başkansa Baba Bush. Genç bir Afro-Amerikalı kadın, ayağa kalktı ve Yüksek Mahkeme adayı olan Clarence Thomas’la yaşadığı ‘deneyimleri’ ve bu kişinin ABD’nin en yüksek mahkemesinde üye olmasıyla ilgili görüşlerini anlattı.

Hukuk Profesörü Hill, o gün Thomas tarafından cinsel tacize uğradığını açıklamıştı. Joe Biden başkanlığındaki tamamı beyazlardan oluşan Senato Adalet Komisyonu ise duruşma sırasında Hill’e yaptığı muamele nedeniyle uzun süre eleştirilmişti.

 

Anita Hill (AFP).jpg
Anita Hill 1991'de senatoda (AFP)

 

Senatonun Hill’den resmi ifade talebinde bulunduğunu söyleyen Enloe, “ABD’de yaşayanlar televizyonlarını açtılar ve bu olayı canlı izlediler. Muazzam bir etki yaptı. Hill, Thomas’ın kendisine cinsel tacizde bulunduğunu dile getirmişti. 91 senesinin önemi bizim için burada. Politikada bunun örneği ilk kez görüldü” diye konuştu.

Enloe ayrıca, “Joe Biden da dahil kimse bu kadının sözlerine itibar etmedi. Afrika kökenli bir kadının sözlerini güvenilir görmediler” dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

2019'un başlarında Biden’ın sözcüsü, Demokrat aday adayının başkanlık kampanyasının başlamasından kısa bir süre sonra Anita Hill’le konuştuğunu ve  özür dilediğini söylemişti.

Ancak Hill, cinsel tacizin kadınlara verdiği zararı Biden'ın gerçekten kabul ettiğine ikna olmadığını söylemiş ve adayın gecikmiş özrünü kabul etmemişti.

Öte yandan Enloe, Hill’in sözlerinin siyahi toplum içinde de kabul görmediğini belirtti. Bu noktada kadına şiddetin münferit bir şeymiş gibi değil, kesişimsel olarak ele alınması gerektiğini söyleyen Enloe, sözlerini şöyle sürdürdü:

ABD’li siyahiler içinde ayrıca bir tartışma çıktı. Onlara göre Anita Hill inandırıcı değildi çünkü en yüksek mahkemede Thomas gibi Afro-Amerikalı bir siyahinin bulunması gerektiğine karar verdiler. ‘O bizden biri, onu desteklemeliyiz’ dediler. ‘Bu kadın ortaya çıktı ve bizim güzel bir fırsatı kaçırmamıza neden olacak’ dediler. Anita Hill’e karşı imza topladılar, ona inanmamamızı söylediler, paralar döktüler.

Ancak Enloe’ye göre bu, son derece klasik bir örnek:

Afro-Amerikan topluluğun kendi içerisinde böyle bir taciz olayını, sadece o topluluğun menfaatleri için dile getirmemesinin parlak bir örneğiydi bu.

1993 Viyana Kongresi

Haziran 1993’te Viyana’da düzenlenen Dünya İnsan Hakları Konferansı, kadına yönelik insan hakları ihlallerini sona erdirmek isteyen dünya çapından kadın hakları aktivistlerinin olağanüstü başarısına tanık oldu. Konferans, uluslararası insan hakları gündemini cinsiyete özgü ihlalleri içerecek şekilde genişletti.

Cambridge Üniversitesi’nden Donna J. Sullivan’a göre konferans, kadına yönelik çeşitli şiddet biçimlerinin insan hakları standartları bağlamında ve cinsiyet ayrımcılığıyla birlikte incelenmesi gerektiğine dair  fikir birliği sağladı. Bunun sonucunda kadın haklarının da insan hakları olduğu kabul gördü.

“Biz feministler, ‘Viyana’ dendiğinde ne kastedildiğini biliriz. Bu sözcük hepimiz için aynı olayı tanımlar” diyen Enloe, sürece dair şu ifadeleri kullandı:

Ev içi şiddet, savaş döneminde sistematik tecavüz... Hepsi insan hakkı ihlali midir? İşte bu tartışmalar yapıldı ve uluslararası feminist hareket, Viyana’ya giderek bunda ilk kez ısrar etti.

 

indir.jpg
Ruandalı göçmenler, eşyalarıyla sınırı geçerek Tanzanya'ya gidiyor, 1994 (Reuters)

 

1994 Arusha mahkemesi

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi; Ruanda soykırımı ve Ruanda'daki diğer ciddi uluslararası hukuk ihlallerinden sorumlu kişileri yargılamak için Tanzanya’nın Arusha kentinde mahkeme kurmuştu. Enloe’ye göre Arusha insanlık tarihinde ilk kez bir kişinin, savaş dönemi tecavüzleri yüzünden mahkum edildiği olaydı:

O kişi radyoda spikerdi. Kendisi cinsel saldırıdan suçlu değildi. Bu mahkumiyetin nedeni radyodaki konuşmalarıydı. Kendini Hutu olarak tanımlayan erkeklerin Tutsi kadınlarını şöyle hayal etmesini istiyordu: Haindiler ve erkekleri ayartmaya çalışıyorlardı. Bu programlar yüzünden, bağımsız bir iddianameyle savaş dönemi tecavüz suçundan mahkum edildi.

Enloe ayrıca, o esnada Lahey’de Yugoslavya Savaşı üzerine kurulan ceza mahkemesinin de tecavüzün savaş suçu olarak kabul edilmesi için çalıştığını hatırlattı.

1998 Roma Sözleşmesi

Bu tarihte imzalanan “Roma Statüsü” adı sözleşme aslında, Birleşmiş Milletler Konferansı'nın karara bağladığı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) kuruluş belgesiydi. Ancak Enloe’ya göre devletler, Roma’da sadece UCM’yi kurmadı, aynı zamanda neyin mahkemeye götürülebileceğini ince ince tartıştı. Yani savaş suçunun tanımını yaptı.

Enloe, hem Yugoslavya hem de Ruanda’yı gören aktivistlerin Roma’ya giderek sistematik tecavüzün savaş suçu ilan edilmesini istediğini belirtti. Enloe süreci, şu sözlerle aktardı:

Uluslararası feminist hukukçular ve şiddet karşıtı, savaş karşıtı aktivistlerin hepsi romaya gitme kararı verdiler. Hepsi dediğime bakmayın, 30 kişilerdi. Yanlarına fax makinesi bile aldılar. Oraya ince ince yazılan tanımları kaçırmamak için gittiler. ‘Biz yokken yapılmasın bu tanımlar’ diyorlardı.

 

WhatsApp Image 2019-12-14 at 12.00.37.jpeg
(Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi)

 

Enloe’ye göre aktivistler burada iki konuda baskı yaptı:

Birincisi zorunlu kürtaj. Bu, etnik arındırma amacıyla yapılır ve savaş suçudur. İkincisi, zorla doğum yaptırma. Bu da etnik ulusçuluğa girer. Sözleşmede bunlar hep küçük tanımlardır ama etkisi büyüktür. İşte o 30 kişi bunu başardı.

Delegasyon içinde Vatikan’ın buna en çok karşı çıkanın Vatikan olduğunu söyleyen Enloe, “Bunlar artık Vatikan’a ve başka güçlere rağmen soruşturulabilir hale geldi. Bunun tek nedeni feministlerin aktif çabası” diye konuştu.

Charlotte Bunch’ın “Kadın hakları insan haklarıdır, bütün insan hakları da kadın haklarıdır” açıklamasını hatırlatan Enloe, sözlerini şöyle noktaladı:

8 Mart’ta bugünkü şiddete karşı yürüdüğünüzde, bardağınızı uluslararası feministlere kaldırın.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU