Harvey Weinstein beni susturmaya çalıştı, işte kadına yönelik tacizle mücadelem

#MeToo'nun işi daha bitmedi. Bu yüzden (parlamentoda tacizle ilgili kendi hikayesini cesurca anlatan bir parlamenter) Rosie Duffield için Canterbury'de oy isteyeceğim

Alyssa Milano'nun #MeToo hareketine çağrısı, Hollywood'u şoka uğratan Harvey Weinstein skandalının ardından gelmişti (Reuters)

Yirmi iki yıl önce, meslektaşımın yaşadığı tecavüz girişimini öğrendiğimde suç duyurusunda bulunmak için bir hukuk bürosundan içeri girdim.

Naif adalet beklentilerim bir ay içinde yerle bir olmuştu, olayla ilgili konuşmamı engelleyecek bir gizlilik sözleşmesi imzalamıştım. Sessizliğim, Harvey Weinstein'ın tacizkar davranışlarını durduracak bir dizi bağlayıcı hükmün karşılığıydı ya da ben öyle olacağına inandım. Ancak bu sessizliğin benim, meslektaşım ve bizi izleyen pek çok başka kadın için nelere mal olacağını fark etmemiştim.

Sessizlik yıpratıcıdır. Özgürce konuşmaktan, travmaları kabullenmekten ve kendi geçmişine sahip çıkmaktan men edilmek, başlı başına bir şiddet biçimidir. Bu durum, benim beş yıl boyunca kendimi sürgün etmeme, meslektaşımınsa iki kez intihar girişiminde bulunmasına yol açtı. Daha büyük bir ölçekteyse bu, gücünü kötüye kullananlara, yargılanmaktan ve sonuçlarından azade bir şekilde davranışlarını sürdürme özgürlüğü tanıyor.

2 yıl önce, #MeToo hareketinin yükselişinden cesaret alarak, diğerlerinin de ortaya çıkacağı umuduyla Weinstein'la yaptığım gizlilik sözleşmesini feshettim. Bu sayede omuzlarımdan muazzam bir yük kalkmış oldu. Nihayet konuşma özgürlüğüme sahip çıkmak, doğru ve yanlış ayrımımın sonunda onay gördüğüne şahit olmak; bana hiç hayal etmediğim biçimde güç verdi.

Ama #MeToo'nun işi henüz bitmedi. O yüzden bu pazar (1 Aralık -edn), Kadınların Eşitlik Partisi'nin (Women’s Equality Party) kurucuları Sandi Toksvig ve Catherine Mayer'la lideri Mandu Reid'in de aralarında bulunduğu WE aktivistlerinin yanında ben de Rosie Duffield'a destek için Canterbury'de olacağım.

Rosie, İşçi Partisi'nin Canterbury seçim bölgesini sadece 187 oy farkıyla kazandı. Kemer sıkmaya karşı ve NHS'yi korumaya yönelik oy kullanan, partisindeki antisemitizmi dile getiren, nispi temsil sistemini savunan ve eşitlik için mücadele eden Rosie, kusursuz siciline rağmen sandalyesini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

Weinstein’a karşı konuşan tüm kadınlar gibi, Rosie de bir suskunluk bükücü. Avam Kamarası'nda ayağa kalkıp kendi aile içi istismar hikayesini anlatarak ezber bozan bir adım attı. Konuşması etkileyici ve güçlüydü; kuralları olabilecek en iyi biçimde yıkıyordu.

 

 

Kadınların yetkili pozisyonlarda yeterince temsil edilmediği bir dünyada yaşıyoruz ve bu neredeyse her alanda böyle. Pek çok kişi hala, kadınların güven vermek için "fazla duygusal” olduğuna inanıyor ve kamuoyunda öne çıkan kadınlar, sıklıkla taciz ve tehdit dalgasının hedefi oluyor. Bunun sonucunda kadınlara kırılganlıktan ya da duygularını açığa vurmaktan kaçınmaları öğretiliyor. Allah muhafaza, bir de uluorta ağlamayagörelim...

Ancak mevzu bizim maruz kaldığımız saldırıları konuşmaya gelince, durum tam bir çıkmaza giriyor. Mahkemeler veya medya aracılığıyla adım atmayı düşünenler, korkunç sonuçlarla karşılaşacaklarına dair ikaz ediliyor: Yaşamları didik didik edilecek, gerekçeleri sorgulanacak, itibarları zedelenecek. Hal böyle olunca, büyük ölçüde katlanılan ve görmezden gelinen bir şiddet salgının ortasında, bir kadın için anlamlı bir eylemin bedeli, en özel travmalarının halka açılması oluyor.

Rosie Duffield; Birleşik Krallık'taki en ünlü erkek kulüplerinden biri olan parlamentonun ortasında, büyük bir ağırbaşlılık ve gerçek bir cesaretle yaptı bunu. Bu sayede başkalarının da kendisi gibi duyulması için biraz daha alan açmış oldu. Aynı zamanda Kadınların Eşitlik Partisi'nin Westminster'da tacize son vermek ve kadına yönelik şiddeti bitirmeyi politik öncelik haline getirmek için yaptığı da buydu. Bu konunun artık göz ardı edilemeyeceğini garantilemek için (tamamı erkek şiddetinden kurtulmayı başarmış) muazzam kadınları aday gösterdiler. Bu, tüm suskunluk bükücülerin meşalesini taşıyan Rosie Duffield için iyi bir kampanya oldu ve geri dönerse parlamento artık daha iyi bir yer olacak.

Konuşmasının ardından meslektaşları ve yorumcular onu benzer şekilde, “cesur” diye niteledi. Bu tek sözcük, yürüyecek hala ne çok yolumuz olduğunu gösteriyor. Cesurca konuşmaktan tereddüt ediyoruz çünkü tarih, konuşmaktan korkmakta haklı olduğumuzu gösterdi. Damian Green'i tacizle suçladığında basın Kate Malby'nin canına okumuştu. Jasvinder Sanghera da Lord Lester'ı suçladığında aynı şeyi yaşadı. Christine Blasey Ford, Brett Kavanaugh aleyhinde ifade verdikten sonra saklanmak zorunda kalmıştı.

Oysa size yapılanları söylemek, cesaret gerektirmemeli. Kadınların, doğru olanı yaptıkları için hor görülmeyecekleri bir kültürde yaşadıklarını bilerek, tacize karşı özgürce ses çıkarabilecekleri, adil bir toplum inşa etmemiz gerekiyor. Tacizi dile getirmek artık "cesaret" gerektiren bir iş olmaktan çıktığında, Kadınların Eşitlik Partisi ve Rosie Duffield’in uğruna savaştığı eşitliğe tam olarak ulaştığımızı anlayacağız.

 

 

*Makale orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Sena Çenkoğlu

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU