Bolivya'da direnişin, sömürgeciliğin ve darbelerin 500 yıllık tarihi: Yakılmayı reddediyoruz

Evo Morales 2009'da devlet başkanı olduğunda, Bolivya tarihinin seyrini ve Bolivya'nın en fakirlerinin hayatını değiştirdi

Bolivya'daki geçici yönetime karşı La Paz'da protestolar düzenlenmişti (AFP)

Bu satırları medyada Bolivyalı seslerle çok fazla karşılaşamadığım için yazıyorum. Bu benim hikayem.

Evo Morales'i bir keresinde La Paz'da konuşurken görmüştüm. Bir sürü insan dışarı çıkmıştı. Çocuklar onu kısa da olsa görebilmek için ağaçlara tırmanıyordu. Tüm konuşmaların sonunda Keçuva ve Aymara dillerinde çevirisi veriliyordu.

Babam, Evo'nun kampanyası için çalışıyordu. O ve teyzem köy köy gezmiş, Keçuva'daki insanlara sosyalist bir hükümetin ve oy vermenin önemini anlatmıştı. İnsanlar değişime inandıkları için oy kullandı.

Evo, Güney Amerika'da yerli halk oranının en yüksek olduğu ülkede, demokratik olarak seçilmiş ilk yerli devlet başkanıydı. İnsanlara umut verdi; onları, yerli halkın da lider ve öğretmen olabileceğine ve bizim de ciddiye alınabileceğimize inandırdı. Bu yüzden bizim için çok değerli.

Bolivya, Güney Amerika'nın kalbinde yer alıyor. Ülkede konuşulan 36 yerli dil var, bunlar arasındaki en büyük iki ana dil de Keçuva ve Aymara. Biz baba tarafından Keçuva'yız ve büyükannem, diğer 10 milyon Bolivyalı gibi Runasimi (Keçuva dillerine verilen isim, "halkın dili" anlamına gelir -çn), Keçuva dilinde konuşurdu. Hiç İspanyolca öğrenmeden vefat etti. Bolivyalıların çoğunluğu gibi biz de kendimizi önce Keçuva, sonra da Bolivyalı diye tanımlarız. 

Bolivya çok zengin bir ülke, özellikle de mineralleriyle. Kalay, gümüş, altın, bizmut, çinko ve demir rezervleri var. Kaynak kullanımının temelini, petrol ve doğalgaz oluşturuyor. Doğalgaz sahaları ulusallaştırılmadan önce üç ana sanayici vardı: Simon Patiño, Mortiz Hochschild ve Carlos Aramayo. Simon Patiño öylesine büyük bir servet biriktirmişti ki ona "Andların Rockefeller'ı" diyorlardı.   

Merak ediyorum, tüm bu kaynak zenginliğine rağmen Bolivya nasıl bu kadar fakir olabiliyor? Nasıl Batı Yarımküre'nin Haiti'den sonraki en fakir ülkesi haline gelebildi?

Birçok yerli Bolivyalı gibi, ben de bir madenci ailesinden geliyorum. Dedem 1940'ların başındaki en büyük madenci isyanlarından birinin merkezi olan Pulacayo kasabasında bir madenciydi.  Bolivyalı bir feminist, yerli hakları aktivisti ve bir madenci eşi olan Domitila Chungara, 1978 tarihli Bırakın Konuşayım! (Let Me Speak!) adlı kitabında, zamanının büyük işçi liderlerinden birinin ona ve diğer sendikalı madencilere Bolivya'daki durumu nasıl anlattığını aktarıyor:

Arkadaşlar, Siglo XX'deki on bin işçi ayda 300 veya 400 ton kalay çıkarıyor.

Bunun ardından adamın, madencilerin ürettiği her şeyi temsil eden bir kağıt parçası çıkardığını hatırlıyor. Kağıdı beş eşit parçaya böldükten sonra, bu beş eşit parçadan dördünün yabancı kapitalistlere gittiğini, yalnızca tek bir parçasının Bolivya'ya kaldığını söylemiş. Ardından son kağıt parçasını da yırtıp, "Bu beşinci parça da içinde yaşadığımız sisteme uygun olarak dağıtılıyor, yani hükümet neredeyse yarısını ulaşım, gümrük ve ihraç harcamaları için alıyor ki bu da kapitalistin kar etmesini sağlamanın bir diğer yolu. Ardından hükümet kendi menfaati için birazını daha alıyor; ordu için, bakanların maaşı için, yurt dışı gezileri için. Ve parayı yabancı şehirlere yatırıyorlar, böylece güçten düştükleri vakit milyoner olarak başka bir ülkeye gidebiliyorlar. Kalan ufak parçaysa sosyal güvenlik, sağlık ve hastaneler için.

İşte Bolivya'nın, zenginlikleri başkalarının menfaati için çalınan bir ülkenin tarihi... Evo Morales 2009'da devlet başkanı olduğunda, Bolivya tarihinin seyrini ve Bolivya'nın en fakirlerinin hayatını değiştirdi. Demokratik olarak seçilen ilk yerli devlet başkanıydı. Yerleşimci sömürgecilerin 527 yıllık işgalinin yanında, Evo Morales Bolivya'ya 13 yıl ve 9 ay boyunca yerli bir liderlik sundu, ta ki eski oligarşinin önderliğindeki gayrimeşru bir darbeyle alaşağı edilene kadar.

Bolivya ilk kez 2009'da laikliği resmen kabul etti ve yerli manevi inançları tanıdı. Şimdi, Evo'nun istifaya zorlanmasının ardından Katolik İncillerini geri getiren muhalefet liderleri, Tanrı'nın adı altında, silahlı kuvvetleri şiddet kullanmaya ve yerli halkı bastırmaya gönderiyor.  Jeanine Añez'in kendini geçici devlet başkanı ilan etmesinden bir gün sonra, toplumsal olaylara müdahale teçhizatlarını donanmış polisler büyük protestocu kalabalıklarını dağıtmak için göz yaşartıcı gaz kullanıyor, savaş uçakları alçak uçuşlar yapıyordu. Añez kendinden önceki pek çok kişi gibi iktidara geldi: Bir elinde kılıç, diğer elinde İncil. Wiphala bayraklarıyla sokağa çıkan binlerce kişi, Twitter'da yerlilerin “şeytani ayinlerinden" arınmış bir Bolivya'nın hayalini kurduğunu açıkça söyleyen bir başkana karşı çıkmak için bunu yapıyor. 

Evo'nun desteği, "gaz savaşları" diye bilinen dönemde protestoların güç kullanarak bastırılması emriyle 60 kişiyi katleden eski Bolivya Devlet Başkanı Carlos Mesa'ya oy veren şehirlerden ya da orta sınıflardan gelmiyor. Evo'nun desteği cocaleros (Koka çiftçileri) ve campesinos'tan (köylüler) geliyor. Evo'nun kendisi de kutsal kabul edilen yerli koka yaprağı bitkisini yetiştirenlerden biri, yani bir cocalero.

 

 

Evo'ya yapılan darbe, Şili'de Sebastian Piñera'ya, Ekvador'da IMF'nin Kemer Sıkma Paketi'ne ve Brezilya'da sağcı ve ırkçı hükümete karşı ayaklanmaların ardından gerçekleşti. Bu yüzden Bolivyalılar dört Suyu'yu (Güney Amerika'nın dört köşesi Chinchawuyu, Antisuyu, Cuntisuyu, Collasuyu ve hepsinin oluşturduğu Tawantinsuyu) temsil eden Wiphalalarını yükselttiğinde kesinlikle yalnız değiller.   

Geçenlerde Arjantin'deki Buenos Aires'te okuyan kız kardeşim Cecilia Lazzaro'yla konuştum.  “Pazartesi günü binlerce Arjantinli, Obelisco'dan Bolivya elçiliğine yürüdü” dedi. Bana herkesin üzgün olduğunu söyledi. Ona göre, son günlerde Bolivya'da olanlarla Arjantin'de silahlı kuvvetlerin Isabel Peron'u devirdiği 24 Mart 1976 arasında benzerlikler var ve bu korkutucu. O günlerde Arjantin’in iki ana gazetesi, La Nacion ve Clarin’in yaşananları darbe olarak aktarmadığını söyledi: “Darbe kelimesini kullanmadılar."Aynı dil şu an Bolivya'da neler olup bittiğini açıklamak için kullanılıyor. Manşetlerde "Evo görevi bırakıyor" yazıyor.

Batı medyasının bize anlattıklarını sorgulamalıyız. ABD’nin Morales’i “demokrasi” adı altında kınaması mantıksız değil, nihayetinde Bolivya’nın işletmeye açılmasını istiyorlar. Ve tıpkı İspanyol istilacıların dini kullanarak yerli halkları köleleştirip altın üzerinden kar etmesi gibi, yeni Bolivya oligarşisi de aynısını lityum ve ülkenin diğer doğal kaynaklarıyla yapacak.

Babam daha çocukken, dedem madencilerin daha iyi çalışma koşulları için savaştığı bir maden kasabasında, Pulacayo'daki madenciler devrimine katılmış. Evo 2006’da ilk kez seçildiğinde babam, dedemin ve Pulacayo’daki diğer tüm madencilerin hayallerinin gerçek olduğunu söylemişti. Değişimin mümkün olduğunu ilk kez hissetmişti."Ağladım” demişti, “çünkü deden hala hayatta olsaydı, şu anda mutlu olurdu, çünkü yerli halkların sesi artık duyulabilir." “ 

Evo'ya yapılan darbeden sonra, en çok da ırkçılıktan endişeleniyorum. Bu, ABD’de Trump’ın seçildiği dönemde hissettiklerime benzer bir duygu. İnternette polisin ve muhalefet partilerinin Wiphala bayraklarını yaktığı videolar görüyorum ve bu beni incitiyor çünkü bu bir nefret suçu, ırkçı bir davranış. Babamla bayrağın yakılmasının biz yerliler için ne anlama geldiğine dair konuştuğumda “Kutsal bir şeyi yakmışlar gibi, kalbinin bir parçasını yakmışlar gibi... Darbe olduğunda her şeyi yakmak isterler, yerli insanı bile yakmak isterler" demişti. 

Biz yakılmayı reddediyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://therednation.org/2019/11/18

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

DAHA FAZLA HABER OKU