CHP ve Kürt sorunu

Prof. Dr. Rüstem Erkan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Türkiye’de son günlerde yaratılan sanal gündem, Türkiye’nin önemli sorunlarını konuşmayı ve tartışmayı engellemektedir. Bilinçli olarak yaratılan bu tartışmaların seçmen üzerinde bir etkisi de bulunmamaktadır. 

Daha çok CHP üzerinde yürütülen bu kurgulanmış tartışmalardan çıkmak için CHP’nin yapacağı en önemli girişim Kürt sorunu üzerine kapsamlı bir çözüm önerisi sunmaktır. 

Çünkü CHP’nin Kürt sorununda tarihsel sorumluluğu bulunmaktadır. CHP ve Kürtler arasındaki ilişkinin tarihini kısaca şöyle özetleyebiliriz.

Kürtlerle CHP arasındaki ilk güçlü ve gönüllü işbirliği Kurtuluş Savaşı'na kadar dayanmaktadır. Bu dönemde Kürtler içerisinde özerklik isteyen ya da yaşadıkları yerlerde kendi yerel iktidarını kurmak isteyen aşiret reisleri bulunmakla beraber Kürtlerin büyük kısmı Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. 

Örneğin Erzurum Kongresi'ne katılan 56 delegenin 22'si Kürt’tür. Kurtuluş Savaşı’nı yürüten Heyet-i Temsiliye'de de Kürtler önemli oranda temsil edilmiştir. 

Kürtlerin önemli bir kısmı kendini Kurtuluş Savaşı’yla öyle özdeşleştirmiştir ki 1919 yılında Paris'teki Barış Konferansı'na katılan Şerif Paşa'nın Ermenilerle anlaşmaya vardığı haberleri üzerine, Kürtler tarafından Paris'e birçok telgraf çekilmiş, “Kürtlerin Türklerden ayrılmak istemediği” belirtilmiştir. 

Birinci Mecliste de Kürtler 70'den fazla milletvekiliyle temsil edilmiştir. 

Kurtuluş Savaşı’nın önder kadrosu aynı zamanda CHP'nin de kurucu kadrosudur. Bu kadro Türkiye'nin en zor döneminde Kürtlerle gönüllü bir ilişki ve beraberlik kurabilmiş, bunun sonucunda da önemli bir savaştan başarıyla çıkabilmiştir. 


Kurtuluş Savaşı’ndan sonra tek parti dönemi olarak adlandırılan 1950'ye kadar geçen sürede Kürtlerle devlet sorunlar yaşamıştır. 

Fakat göz ardı edilmemesi gereken, bu dönemdeki CHP'nin bir devlet partisi olması ve içinde birçok eğilimi ve siyasi düşünceyi barındırmış olmasıdır. 

Demokrat Parti'nin kurucusu ve bu dönemde Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar'ın tek parti döneminde Başbakan Adnan Menderes'in de milletvekili olmasına rağmen, tek parti döneminin uygulamaları sadece CHP’ye mal edilmektedir. 

Bu uygulamalardan büyük ölçüde CHP sorumlu görülmüş, Kürtlerle CHP'nin Kurtuluş Savaşı’ndan 1973'e kadar gönüllü ilişkisi büyük ölçüde zayıflamıştır. 


CHP'nin Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Kürtlerle ikinci kitlesel ve gönüllü birlikteliğinin ancak 1973 yılında lider değişikliğiyle yani Ecevit liderliğindeki CHP ile kurulmaya başlandığı görülmektedir. 

Örneğin 1969 seçimlerinde CHP, Diyarbakır'da yüzde 7 oy alırken, 1973 Seçimlerinde Diyarbakır'da yüzde 30 oranında oy alarak birinci parti olmuştur. Bu seçimlerde CHP aynı zamanda Türkiye'de de birinci parti olmuştur. 

1977 Seçimlerinde de yüzde 34 oy oranı ile Diyarbakır'da birinci olan CHP, Türkiye genelinde de yüzde 42 oy ile birinci olmuştur. 

Bu sonuçlar, CHP'nin Kürtlerden oy alamadığı zaman Türkiye'de iktidar olma şansının olmadığını göstermektedir. 


Bunu 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sol oyların en yüksek orana ulaştığı 26 Mart 1989 Yerel Seçim sonuçları da açık biçimde göstermektedir. 

Bu seçimlerde yüzde 28 oy oranı ile Türkiye'de birinci olan SHP aynı zamanda Diyarbakır, Şanlıurfa, Bingöl belediye başkanlıklarını kazanmıştır. 

CHP geleneğinin Kürtlerle üçüncü buluşması 1991 Genel Seçimlerinde o dönemki SHP'nin HEP (Halkın Emek Partisi) ile ittifakıyla olmuştur.  

Bunun sonucunda SHP Diyarbakır'da yüzde 50 oy alırken, Türkiye genelinde oy oranı yüzde 20'ye düşmüştür. 

Bu sonuç, o dönem Türkiye'nin batısındaki CHP seçmeninin kurumsal ittifaklara bir tepkisi olarak değerlendirilebilinir.


1990'lardan sonra HEP ile başlayıp ve ardılı partilerle devam eden Kürt kimliğini temele alarak siyaset yapılması, Kürt seçmenin önemli ölçüde bu partilere yönelmesine yol açmıştır. 

CHP'nin bu yıllardaki Kürtlere yönelik söyleminin de etkisiyle bölgede oy almak bir yana, siyaset yapamaz hale gelmiştir. 

Örneğin 1995 seçimlerinde CHP, Türkiye genelinde yüzde 10, Diyarbakır'da yüzde 2 oy almıştır

Kasım 2002 seçimlerinde CHP, Türkiye genelinde yüzde 19 oy, Diyarbakır’da ise yüzde 5 almıştır. 

2007, 2011 ve 2015’in 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri ile 2018 genel seçimlerinde benzer şekilde CHP Diyarbakır’da yüzde 2’ler oranında oy almıştır. 

Kısaca, 1990'dan sonra CHP'nin Kürtlerle bağının kopması veya zayıflaması sadece Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerdeki oy oranını düşürmemiş, Türkiye genelinde de oy oranının yüzde 20’lere kalmasına neden olmuştur. 

Çünkü bugün Türkiye'nin batı bölgelerinde yaşayan Kürt nüfusu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayanlardan daha fazladır. 

CHP’nin Kürtlerle dördüncü buluşması Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yıllardır gösterdiği önemli ve anlamlı çabalarıyla, CHP’nin Kürtler dahil her kesimden oy alabilecek bir parti haline gelmesiyle olmuştur. 

31 Mart Yerel Seçimlerinde ve tekrarlanan 23 Haziran İstanbul Seçimlerinde bu etki kendini göstermiştir. 

Özellikle 23 Haziran İstanbul seçimlerinde CHP, Kürtlerin büyük çoğunluğunda oy almasıyla birlikte Karadeniz ve Balkan kökenlilerde de yüksek oranda oy almıştır. 

Türkiye’de her seçimde partilere iktidar yolunu açan bu farklı üç sosyal gruptan aynı anda yüksek oy alımı olmuştur.  

Türklerle-Kürtler arasında duygusal kopuş yaşandığının iddia edildiği bir dönemde Ekrem İmamoğlu’na Diyarbakır ve Batman’da gösterilen ilgi, Türkiye sosyolojisini anlama açısından önemlidir. 

Karadeniz kökenli bir siyasetçiye gösterilen bu ilgi aynı zamanda birlikte yaşama ve gelecekte de birlikte olmanın bir göstergesi olarak okunabilir. 

Kürt sorununu çözmede en önemli avantaj birlikte yaşama irade ve arzusunun devam etmesidir. CHP ve diğer siyasi partiler bu sosyolojiyi iyi okumalı ve değerlendirmelidir. 

Bugün Türkiye'de Kürt sorununun varlığı toplumun önemli bir kesimi tarafından kabul edilmektedir. Artık tartışmalar büyük ölçüde çözüm önerileri üzerine yoğunlaşmaktadır. 

AK Parti'nin başlattığı demokratik açılım ya da Kürt açılımı politikası Türkiye'de Kürt sorununun şiddetsiz ve barışçıl yollarla çözümünün mümkün olduğu yönünde güçlü bir algı oluşturmuştur. Fakat sürecin sağlıklı yürütülememesi nedeniyle bu önemli fırsat değerlendirilememiştir.

CHP yapacağı çalışmalarda “dağ fare doğurdu” dedirtmemek için en azından şu birkaç noktayı dikkate alması yararlı olacaktır.


CHP, Kürt raporunu nasıl hazırlamalı?     

  • CHP, Kürt sorununu çözmek için yapacağı çalışmalarda hangi kitleyi muhatap alacağını iyi belirlemelidir. Türkiye’de muhatap alınması gereken kitle, “ortalama Türk” ve “ortalama Kürt” olarak ifade edebileceğimiz insanlar olması gerekir. Her iki tarafın da radikal kanatları tartışmanın göbeğinde yer aldığı zaman çözüm tartışmaları tıkanmaktadır.

    Ortalama Kürt kavramıyla ifade etmek istediğimiz Kürtler içerisinde çoğunluğu oluşturan gruptur. Bu grubun özelliği Kürt kimliğini kabul eden, bunu saklamayan, Kürt kimliğiyle siyaset yapmak isteyen, fakat Kürt milliyetçiliğinden uzak duran, birlikte yaşamak isteğinde olan, Kürtlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesini isteyen, kısaca gündelik yaşamın gereksinimleriyle meşgul ve kendini sadece etnik kimliğiyle değil diğer yetenek ve etkinlikleriyle de ifade eden Kürtlerdir.  

    Ortalama Türk ifadesiyle de Türkiye’de Kürt etnik kimliğinin varlığının kabul edilmesine bir itirazı olmayan, bazı haklı kimlik taleplerinin kabul edilmesinin bölücülük olmadığını, Kürtçenin öğrenilmesine ve geliştirilmesine itirazı olmayan, Kürtlere verilen her hakkı “ihanet” olarak nitelendirmeyen ve Türklerin sessiz çoğunluğunu oluşturan kitle olarak ifade edebiliriz.
     
  • CHP’nin hazırlayacağı Kürt raporunun içeriği kadar bu çalışmayı nasıl ve kimlerle yaptığı da önemli olacaktır. Rapor sadece belli kişiler tarafından bir kesimin taleplerini dikkate alarak hazırlanırsa tartışmalara neden olabilir.  

    Kürt sorunun kalıcı olarak çözülebilmesi için önerilecek politikaların sadece Kürtler tarafından kabul edilmesi yeterli değildir. Bu nedenle Türkiye’nin farklı bölgelerinde her toplumsal ve siyasal grubun raporun hazırlanma sürecine dahil edilmesi yararlı olacaktır. Rapor sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin ortak politikasına dönüştürülmelidir.
     
  • Rapor da Kürt sorununun nirengi noktası olan Kürt siyasetçiler ve HDP tarafından da en önemli talep olarak dile getirilen “Kürtçenin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılması ve isteyenlerin anadilde eğitim almaları” talebi karşısında CHP'nin görüşü ve çözümünün ne olduğu açıklanmalıdır.
     
  • Kürt sorununun çözümüne yönelik hangi anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılacağı açıkça belirtilmelidir.
     
  • Çözüm sürecinin de büyük ölçüde sonlanmasına neden olan Suriye meselesi ve Suriye’deki Kürtlerin konumu hakkındaki görüşler açıkça ifade etmelidir.
     
  • Bugün bölgede nüfusun yaklaşık yüzde 50'sinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı bilinmektedir. Büyük ölçüde üretim dışı kalmış bu kitleye yönelik nasıl bir ekonomik ve sosyal politika uygulanacağı CHP'nin ekonomik politikaları arasında yer almalı, çözüm önerileri kaynakları ile birlikte belirtilmelidir.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU