Brejnev Doktrini'nden Hamaney Doktrini'ne

İran’ı yöneten mollalar (din adamları), sadece yurt içinde değil yurt dışında da İslam Devrimi devam ediyormuş gibi davranıyorlar

Fotoğraf: AFP

Halkın taleplerde bulunmak ve yolsuzluğu protesto etmek için gerçekleştirdiği herhangi bir eylemi bile ‘düşman komploları’ olarak niteliyorlar. Bu yüzden, İran Rejim Lideri Ali Hamaney, ülkenin 50'den fazla şehrinde benzin zamlarına karşı başlatılan halk ayaklanmasını ‘çok büyük, derin ve tehlikeli bir komplo’ olarak değerlendirdi. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami de ülkesinin birkaç gün içinde ‘bir dünya savaşını bitirdiğini’ söyledi. Bu arada DMO’nun dış kolu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, Irak’ın başkenti ile Necef, Kerbela, Nasıriye ve diğer bölgelerinde patlak veren halk devrimine karşı aşırı güç kullanan Adil Abdulmehdi hükümetini siyasi olarak desteklemek üzere Bağdat’a koştu. Aynı şey Lübnan'daki barışçıl halk devrimine karşı da uygulandı. İran’daki mollalar cumhuriyeti, artık bir savaşa dönüşen Suriye devrimini bastırmak için de askeri rol üstlendi. Aynı durum Yemen’de de geçerli.

İran faktöründen kaynaklanan huzursuzluk, söz konusu ülkelerdeki halk devrimlerinin nedenlerinden sadece biri. Mollalar rejimi, hem kendi halkının hem Lübnan ve Irak’taki yöneticilerin üzerinde hem de Suriye ve Yemen’de demir bir yumruktur. Tahran, Bağdat, Sana, Beyrut ve Şam olmak üzere dört Arap ülkesinin başkentlerini yönetmekle övünüyorlar. İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri ‘mütevazı’ bir açıklamada bulunarak, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de kazandığı nüfuzun ‘şimdilik yeterli’ olduğunu söyledi. Bakıri ayrıca ‘İran’ın stratejik derinliklerini tanıyan bölgesel ve uluslararası bir anlaşma yapılması’ çağrısında bulundu. Buradan yola çıkarak mollalara göre ‘komplonun’ ne anlama geldiği anlaşılabilir. Mollalara göre İran’ın dört ülkedeki nüfuzunun tanınması için anlaşma yapmaktan kaçınmak ‘komplo’ anlamına geliyor. Bir başka deyişle bu, Hizbullah ve İsrail arasındaki 2006 savaşının İsrail’in Lübnan’daki düşmanca hedeflerine ulaşmasının engellenmesine katkıda bulunduğunu söyleyen Hamaney’in ‘bölgenin yeni yapısı’ olarak tanımladığı durumun reddedilmesidir.

Ancak İran’daki halk ayaklanmasını durduran baskı, şiddet, gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanımı, Irak devriminin önüne geçemedi. Yüzlerce protestocunun ölümü ve binlercesinin yaralanmasına rağmen halkın protestolara daha çok katılım göstermesi Başbakan Adil Abdulmehdi’yi istifaya zorladı. Lübnan’da da tüm sürüncemelere, zorlamalara, ihanetlere ve isyancılara yönelik taş ve sopalı saldırılara rağmen halk devrimi zayıflatılamadı. Zaman geçtikçe halkın talepleri daha da radikalleşti. Protestocular, Lübnan’da Başbakan Saad Hariri’nin, Irak’ta ise Abdil Abdulmehdi’nin istifasıyla yetinmedi. Irak ve Lübnan’daki siyasi deprem, İran’daki şiddetli depremle birleşti. Hiç kimse Tahran'ın İranlı yöneticilere, ‘protestoların kökenlerini ve nedenlerini denizaşırı ülkelerde değil, içeride aramaları’ çağrısında bulunan ve 2009 seçimlerinden bu yana ev hapsinde olan Mehdi Kerrubi'nin sesini duymasını zaten beklemiyordu. Bununla birlikte kimse mollaların İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen olaylarını neden ‘düşmanın İslam Cumhuriyeti'ne karşı kurduğu komplolar’ şeklindeki tek başlık altında topladığını anlamıyor.

Mollalar rejimi, bölgesel nüfuzunu genişlettiği ülkelere tıpkı Sovyetler Birliği’nin sosyalist kamptaki ülkelere baktığı gibi bakıyor. 

İran’ın dört Arap ülkesinin başkentlerine bakış açısıyla Sovyet Birliği’ndeki komünist rejimin Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelere bakış açısı arasında çok büyük bir fark yok. Moskova, sosyalist kamptaki ülkelerin ‘sınırlı egemenliği’ olarak kısaltılmış olan ‘Brejnev Doktrini’ni uyguladı. Brejnev Doktrini’ni, ‘Prag Baharı'nı tanklarla ezmek ve böylece Sovyetler Birliği'nin sosyalist sistemini ve ulusal güvenliğini tehdit ettiğinde herhangi bir ülkeye müdahale etme hakkı vermemek’ şeklinde basitçe tanımlayabiliriz. Brejnev Doktrini, Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından Sovyetler Birliği ve sosyalist kamptaki rejimlerin dağılışına kadar geçici de olsa bir başarı yakaladı.

Tahran ise ‘Hamaney Doktrini’ olarak adlandırabilecek bir prensip uyguluyor. Eğer ilgi alanlarına yönelik bir tehdit hissederse, kendisinde siyasi, askeri ve medya yoluyla nüfuz alanlarına müdahale etme hakkı buluyor. Suriye'de rejimi savunmak için doğrudan ve vekilleriyle askeri müdahalede bulunan Tahran, başarısız olduğu zaman da Rusya'dan yardım istedi. Yemen’de Husileri silahlandırıyor. Irak'ta teorik olarak Silahlı Kuvvetler Başkomutanı’na bağlı olan ancak pratikte Kudüs Gücü ve Velayet-i Fakih için çalışan Haşdi Şabi adında yedek bir ordu oluşturdu. Lübnan’da ise elinde yalnızca askeri değil, aynı zamanda siyasi bir güç haline de gelen, Suriye’de savaşan, Irak ve Yemen’de rol alan Hizbullah var.

İranlı şair Sadi, “Ortak çıkarlar daha iyi ilişkilere yol açar” der. Ancak molla rejimi, çıkarlarını bölgedeki ülkelerin ve halkların çıkarlarının üstünde tutuyor. Böylece ilk adımı ilişkileri zorlaştırmak oluyor. Bugün ve gelecek için tehlikeli bir oyun oynanıyor. Ancak ne kaba ne de yumuşak bir güç olan İran, bu oyunun tek oyuncusu değil.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Seda Demiröz

independentarabia.com/node/76046

 

DAHA FAZLA HABER OKU