Avrupa'nın geri çevirdiği "zehirli" gıdalar sofraya mı dönüyor?

2024'ün ilk iki ayında Türkiye'den AB ülkelerine yapılan gıda ihracatında zehirli maddelerin görülme sıklığı neredeyse iki kat arttı

Türkiye, kuru incir üretimi ve ihracatında dünya lideri (AA)

Avrupa Birliği Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi (RASFF) verilerine göre, 2024'ün ilk iki ayında Türkiye'den AB ülkelerine yapılan gıda ihracatında zehirli maddelerin görülme sıklığı arttı.

Yılın ilk iki ayında, Türkiye'den AB'ye giden en az 81 sevkıyat üye ülkelerin gümrük birimleri tarafından geri çevrildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Geçen yılın ilk iyi ayında AB ülkelerinin geri çevirdiği sevkıyat sayısı 46 olarak bildirilmişti. 2023 boyunca gümrükten dönen gıda ürünü sevkıyatının toplam sayısıysa 333 olarak ölçülmüştü.

AB ülkelerinin geri çevirdiği 81 parti ürünün tamamında risk durumu, "olası riskli, olası ciddi veya ciddi" olarak tanımlandı.

Geri gönderilen ihracat kalemlerinin ezici bir çoğunluğunuysa sebze ve meyveler oluşturuluyor. AB ülkelerinin kabul etmediği 81 sevkıyatın 48'inde gönderilen ürün meyve ya da sebzeydi.

Türkiye'den giden gıda ürünlerinin en çok geri döndüğü ülkeyse Bulgaristan oldu.

Bulgar makamları yılın iki ayında Türkiye'den gelen 20 gıda sevkıyatını riskli oldukları gerekçesiyle geri gönderdi. 

Bulgaristan'ı Fransa (17), İtalya (14) ve Almanya (9) takip etti. Yunanistan, Hollanda, Slovenya, İspanya, Romanya ve Danimarka da yılın ilk iki ayında Türkiye'den gelen gıda ürünlerini geri çeviren ülkeler arasında.

Gıda ürünleri neden geri dönüyor?

Üye ülkelerin gümrükte yaptığı incelemeler sonucunda geri gönderilen gıda ürünlerinin yarısında geri gönderilme sebebi aynı; aflatoksin.

Antep fıstığı, yer fıstığı, badem, fındık gibi sert kabuklu gıdalarda, kuru incir gibi kurutulmuş meyvelerde, kırmızıbiber gibi baharatlarda ve buğday, arpa, pirinç gibi tahıllarda görülen aflatoksin gen yapısını değiştirebilen, kanserojen ve zehirli bir madde.

Gıdalara yerleşmesiyse çoğunlukla saklama koşullarından dolayı rutubetin ve sıcaklığın artmasıyla oluyor. 

Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus adı verilen iki küfün oluşturduğu aflatoksin, uygun koşullarda üreyerek hızlı bir şekilde çoğalıyor.

Aflatoksinin fazla tüketilmesi doğrudan karaciğer kanseri ve siroz gibi hastalıklarla ilişkilendiriliyor.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin gümrüklerinden dönen 81 sevkıyatın 40'ında görülen aflatoksine özellikle Fransa'ya gönderilen kuru incirde ve İtalya'ya gönderilen Antep fıstığında rastlandı.

Konuyla ilgili Independent Türkçe'nin sorularını yanıtlayan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Gıda Güvenliği Komisyonu Başkanı Mete Yolaş, konuyla ilgili eğitim ve denetim eksikliğine dikkat çekti.

Yolaş şunları söyledi:

Aflatoksin kuru incir, kuru kayısı gibi burada üretilip gönderilen ürünlerde oluşuyor. Genelde toprakla, havayla temastan oradaki küf mantarının toksinler üretmesiyle meydana geliyor. Bunlar insan sağlığına zararlı ve kanserle de birebir ilişkili. Bunun sebebi üretim aşamasında yapılan hatalar. Bakanlık bunu engelleyebilir. Yerel üreticilere eğitim vererek, bilgi vererek, sahayı etkin şekilde denetleyerek, tesis koşullarını geliştirerek bunları aşabilir. Zaten Avrupa Birliği üyelik görüşmelerinin 12. faslındaki gıda güvenliği başlığında, tüm gıda işletmelerinin AB standartlarına uygun seviyeye getirilmesi şart koşuluyor yaklaşık 10 yıldır. Ama bunda herhangi bir ilerleme sağlanamıyor.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran da benzer şekilde çiftçilere dönük eğitim eksikliğinin, aflatoksin oluşumunda oynadığı role dikkat çekti.

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın saklama koşullarını sağlayacak depolar inşa etmediğini belirten Kapıkıran şu şekilde konuştu:

Bakanlıktaki tarımsal eğitim birimi 2002'de kapatıldı. Dolayısıyla çiftçilerin böyle toplama, koruma, muhafaza etme konusundaki geleneksel bilgileri neyse öyle yürütülmeye çalışılıyor. Bir de genç nesil koptu tarımdan. Eski neslin küflenme yaşanan ürünün nasıl korunacağına dair bilgiyi aktarma imkanları artık yok. Ama Tarım Bakanlığı'nın bu işi denetlemesi ya da eğitim vermesi gerekiyor. Ancak bu eğitim verilmiyor. Haliyle aflatoksin birçok üründe çok önemli. Mesela tütünde de çok önemli ve ölüme bile yol açabiliyor. Ürünü belli bir nem, ısı ve hijyen koşulllarını sağlayamayan depolarda tuttuğunuzda, gelişmiş depolar inşa etmediğinizde aflatoksin ortaya çıkabiliyor. Bu da özellikle ihracatta çok geri dönüşe neden oldu.

limon
Türkiye, 2022'de narenciye ihracatından 1 milyar dolara yakın gelir elde etti (AA)


Yasaklı madde meyvelerin üzerinde

Aflatoksinin ardından Türkiye'den AB'ye giden gıdaların en çok geri gönderilme gerekçesiyse klorpirifos isimli madde. 81 iade kararının 13'ünde gerekçe olarak gösterilen kloropirifos, zararlı böceklerin imhası için dünya çapında en yaygın kullanılan pestisitlerden biri.

2016'da Birleşik Krallık, 2021'deyse ABD ve Kanada tarafından yasaklanan klorpirifos, Avrupa Birliği'nde de ciddi kısıtlamalar uygulanan maddelerden biri.

Avrupa Komisyonu'nun 2020'de aldığı kararla klorpirifos etil ve klorpirifos metil için maksimum kalıntı sınırı değeri 0,01 mg/kg olarak güncelledi.

Tarım ve Orman Bakanlığı da 28 Mart 2016'da aldığı kararlar klorpirifos ithalatını ve üretimini durdurmuştu. Ancak 2024'ün ilk iki ayında meyve ve sebzelerin üzerinde kalıntılarının bulunması bu maddenin Türkiye'de halen kullanıldığını ortaya koyuyor.

Dikkat çekici şekilde klorpirifos gerekçesiyle geri gönderilen 13 sevkıyatın 12'sini reddeden taraf Bulgaristan gümrüğü. RASSF verilerine göre yılın ilk iki ayında Türkiye'den Bulgaristan'a gönderilen mandalina, portakal, greyfurt ve limon gibi meyvelerde klorpirifosa rastlandı.

8 yıl önce yasaklanan bir maddenin nasıl olup da halen Türkiye'de yetiştirilen sebze ve meyvelerin üzerinde bulunduğunu sorduğumuz Hasan Murat Kapıkıran, "stok problemine" dikkat çekti.

Kapıkıran şunları söyledi:

Klorpirifos 2016'da yasaklandı. Ama Türkiye'de çok olumsuz bir durum var. Yasaklanan ürünün, 'stoklardaki tükenene kadar' gibi bir ibareyle yasaklandığını görüyoruz. Bu etken maddeli ürün piyasada çok tutulmuşsa, üretici firmalar yasağın geleceğini önceden öğrenip harekete geçiyor. Örneğin yıllık tüketim 10 birimse 100 birim stoklarına çekiyorlar. Bu kontrol edilmiyor. Hükümete ve ilgili kurumlara, stoklardaki ürünü gösterip baskı uyguluyorlar. Hem üretici firmaların stoklarında oluyor hem de büyük satıcı birimler de bunu yüklü miktarda stoklarına çekiyor. Bunların da satış izni devam ediyor. Bunun yanı sıra, çiftçiler de bunu böyle yapabiliyor. Başarılı olduğunu düşündükleri bir ilaç olduğu için onlar da stoğa çekiyor.

Yasaklanan ürünlerle ilgili zararların toptancıya, bayiye ya da çiftçiye yüklenmemesi gerektiğini belirten Kapıkıran, "Bir ürün eğer yasaklanacaksa, bakanlık ve hazine üzerinden oluşturulacak bir fonla toplanıp hem insana hem de çevreye zarar vermesi önlenmeli. Hukuki süreçlerle, üretici firmadan zararların talep edilmesi gerekiyor" dedi.


Avrupa'nın geri çevirdiği ürünler sofralara mı dönüyor?

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin "zehirli" oldukları gerekçesiyle geri gönderdiği ürünlere ne olduğuna ilişkin kamuoyuna açıklanan bir bilgi yok.

Ticaret Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı da Independent Türkçe'nin konuyla ilgili sorularını yanıtsız bıraktı.

Konuyla ilgili kamuoyunda yaşanan güvensizliğe dikkat çeken ziraat mühendisi Kapıkıran şu şekilde konuştu:

Kamuyounda hep dönen ürünlerin ne yapıldığına dair bir kaygı var. Hukuki olarak, dönen ürünün tekrar kontrol edilip gerçekten limit aşımı varsa imha edilmesi gerekiyor. Biz yıllardır bu imhanın kamuya açık şekilde yapılması ve verilerin yayımlanmasını önerdik. Maalesef öyle olmayınca bu kaygı oluyor. İç piyasaya satılıyor gibi bir algı oluşuyor ama bunu yok edecek bir uygulama da görmedik şu ana kadar. Büyük şehirlerin zincir marketlerinde satılan ürünlerin kalıntı analizleri yapılmıyor. Hallerden çıkan ürünlerde örnekleme usulüyle bazı şeyler yapılıyor. Oranın da objektif olup olmadığı belli değil. Dolayısıyla herkes bu ürünlerin iç pazara satıldığını düşünüyor. Kamuoyunda bu güvensizlik sürüyor.

İlgili bakanlıkların şeffaflıktan uzak bir tutum sergilediğini belirten gıda mühendisi Mete Yolaş ise, "İmha prosedürü olsa dahi onun güvenirliği de şüpheli. Orada da bir şeffaflık yok. Nasıl imha ediliyor, kim imha etti? Bunun kanıtlarının detaylı şekilde irdelenmesi gerekiyor. Sorunumuzu çözebilecek en büyük adım radikal bir şeffaflık olur" diye konuştu.

Birkaç sene önce Rusya tarafından geri çevrilen domateslerin akıbetiyle bilgi veren Yolaş şunları söyledi:

Bir ara özellikle Rusya'ya giden domatesler çok geri gönderiliyordu. Biz bu domatesleri Belarus'a en yakın sınır kapısına sevk ediyorduk. Rusya bunu reddettiğinde bu kez domatesleri Belarus'a veriyorduk. Belarus da almadığı zaman, ürünü buraya getirip ketçap, domates sosu gibi katma değerli ürüne çevirip bu kez Ortadoğu pazarına gönderiyoruz. Orada limitler daha yüksek olduğu için. Buradaki sıkıntı şu; bunun bir limiti var ve o limitlerin üstünde olduğu için reddediliyor. Avrupa Birliği de bu nedenle reddediyor. Bizim limitlerimiz AB'yle aynı olması gerekirken, o limitler bizde biraz daha yukarıda. Ürünü reddedilip geri geldiği zaman bizim onu herhangi bir fabrikaya sokmamamız gerekiyor. Ancak sokuyoruz ve iç pazardaki limite uymuyorsa bile artık o bulaşıyla beraber etrafa yayılmış oluyor bir şekilde.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU