Dünya ikinci bir Trump başkanlığının tehlikelerine doğru uyurgezer gibi ilerliyor

Eski ABD Başkanı'nın iktidara dönüşü Ukrayna, Ortadoğu ve Birleşik Krallık'taki bizler için muazzam sorunlara yol açabilir. Peki liderlerimiz neden pek de endişeli görünmüyor?

Putin, Trump'ın bir kez daha kazanacağı düşüncesiyle sevinçten ellerini ovuşturuyor olmalı (Reuters)

Rusya seçimlerinin sandık çıkış anketleri için ayakta kalacağımdan emin değildim, çünkü (buna önsezi diyebilirsiniz) Vladimir Putin'in kıl payı kazanacağına dair bir his vardı içimde. Biliyorum, biliyorum: Bunu tamamen yanlış söylemiş olabilirim. Ama işte buradayız.

Uykusuz kalmaya değecek şey, dünya liderlerinin Rusya Devlet Başkanı'nı zaferinden dolayı tebrik eden telgrafları ve telefonlarıydı. Rakipleriniz ya hapiste ya da ölüyken kazanmak her zaman biraz daha kolaydır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Donald Trump'ın herhangi bir mesaj göndereğini sanmıyorum. Ama zaten bunu yapmaya ihtiyacı da yok, değil mi? Putin'e olan hayranlığı son derece istikrarlı. Bu, Trump başkanlığının en şaşırtıcı yakın dostluk ilişkisiydi. Trump elbette Rusya'nın davranışları hakkında küçümseyici şeyler söyledi, örneğin Salisbury'de Sergey Skripal'i kimyasal silahla zehirleme girişimi olduğunda. Hatta Trump'ın talimatıyla ABD, Rus diplomatları sınır dışı etti. Ama bana Putin'i eleştiren tek bir kelime bulun. Tek bir kelime.

İki liderin bir araya geldiği ve sonrasında ortak bir basın toplantısı düzenledikleri Helsinki zirvesindeydim. Putin'in Trump'a Rusların 2016 seçimlerine müdahale etmediğini söylediği ve Trump'ın da bu güvenceyi kabul ettiği toplantıydı.

Halbuki tüm ABD istihbarat kurumlarının ortak görüşü Rusya'nın müdahale ettiği yönündeydi. Nükleer cephaneliğini ABD ve NATO'ya doğrultmuş bir Rus lidere inanmayı, ABD'yi güvende tutmaya yeminli tüm adanmış profesyonellere inanmaya tercih etmek ne kadar da doğru bir karar.

Ama bu eskidendi. Peki ya şimdi? Putin Kremlin'e geri döndüğünde ve (tabii ki haklı olduğumu varsayıyorum) Trump gelecek yılın başlarında Beyaz Saray'a geri döndüğünde ilişkileri nasıl olacak?

Bazı kısımlarını biliyoruz. NATO ve AB'nin uzun zamandır başının belası olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban bu hafta yaptığı açıklamada Trump'ın kendisine Kiev'e tek bir kuruş dahi vermeyerek Ukrayna'daki savaşı sona erdireceğini söylediğini belirtti. Bu çok açık. Putin böyle bir şey duyduğunda sevinçten ellerini ovuşturuyor olmalı.

Trump'ın NATO hakkında ne düşündüğünü de biliyoruz. Bunu yükses sesle dile getirdi. Batı ittifakının kasasına GSYH'sinin yüzde 2'sini ödemeyen her ülkeye Rusya'nın "ne isterse yapabileceğini" söyledi. Kolektif güvenliğe bakın.

Bir zamanlar dünya meseleleriyle ilgili derin düşünceler uyandıran bir seminer için bir düşünce kuruluşuna gittiğinizde, çeşitli stratejik jeopolitik tehditler ele alınırdı: Çin ve Asya Pasifik'in askerileştirmesi. İran ve Ortadoğu'yu istikrarsızlaştırması. Rusya ve Batı demokrasilerinin altını oyması. Ve tabii ki Ukrayna'nın istilası.

Ancak bugün bu endişeler metastaz yaparak tek bir endişeye dönüşmüş gibi görünüyor. Bu hafta Çin, Rusya ve İran, Umman Körfezi'nde ortak askeri deniz tatbikatı yaptı.

Trump'ın NATO konusunda ne düşündüğünü biliyoruz, peki ya İsrail? ABD dış politikası 7 Ekim'den sonra olduğu yerde değil. ABD hâlâ İsrail'in kendini savunma hakkı olduğunu söylese de buna bağlı her zamankinden daha fazla koşul var. Açık çek artık yok.

Joe Biden'la İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki gerginlik de muazzam ölçüde arttı. Önceki haftaki Ulusa Sesleniş konuşmasında Biden'ın mikrofonlara Bibi'den şikayet ederken yakalanmaktan rahatsızlık duymadığı görülüyordu.

Dahası da var. 14 Mart Perşembe günü Demokrat Senato çoğunluk lideri Chuck Schumer, Netanyahu'nun barışın önünde bir engel olduğunu ve İsrail'in yeni seçimlere ihtiyacı olduğunu açık bir dille ifade etti. Elbette bunun tecrübeli New York Senatörü tarafından tamamen tek taraflı bir hareket olması mümkün. Ancak kendisi Washington siyasetinde büyük bir ağırlığa sahip ve Beyaz Saray'dan onay almadan bunu yapacağına inanmak zor. ABD Başkanı'nın kendisi de İsrail Başbakanı'nı reddetmeye doğru ilerliyor olabilir. Bu olağanüstü bir an olurdu.

Peki Trump tüm bunların neresinde? Netanyahu'nun dünya sahnesinde önemli bir figür haline gelmesinden bu yana (George H.W. Bush'a kadar gitmeniz gerekir) onunla rahat ilişki kuran tek başkan Trump'tır. Sanırım diğer herkesin Netanyahu'yu imkansız bulduğunu söylemek doğru olur.

Demokratlar Gazze'deki durum nedeniyle gençlerin ve Arap Amerikalıların desteğini kaybediyor. Ve Washington'da Bibi'nin inatçılığının ve Batı'nın talepleri karşısındaki uzlaşmazlığının kısmen Trump'a yardım etmek için tasarlandığına inananlar var; İsrail Başbakanı'nın eski başkanın gözüne tekrar girmesinin bir yolu.

Bu bana epey dar bir bakış açısı gibi geliyor. Benim yargım İsrail Başbakanı'nın ABD seçimlerine parmağını sokmaya çalışmadan önce endişelenmesi gereken yeterince kamuoyu sorunu olduğu yönünde. Ancak Washington'daki politika yapıcıların bunu düşünmesi, ateşli ruh halinin bir başka işareti.

Peki, Batılı liderler Donald Trump'ın 1,600 Pennsylvania Avenue'ye (Beyaz Saray'ın adresi -çn.) olası dönüşüne hazır mı? Geçen birkaç haftada, ABD'de uzun süredir görev yapmış ve derin endişe duyan birkaç Dışişleri Bakanlığı diplomatıyla görüştüm.

Trump'ın yeniden iktidara gelmesinden değil (doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda endişeliler), Britanya'nın ikinci bir Trump dönemine, bunun ne anlama geleceği üzerine hiçbir fikri olmadan ve Birleşik Krallık'ı nasıl etkileyeceğine ilişkin neredeyse ihmalkar bir hazırlıksızlıkla uyurgezer gibi girmesinden endişe ediyorlar. Bu kişiler bana, hükümetin en üst kademelerine nüfuz eden bir "endişelenmeyin, her şey yoluna girecek" tavrı olduğunu söyledi.

Rishi Sunak'ı çok iyi tanıyan ve onunla hükümette yakın çalışmış bir kişi bana başbakanın iyi, zeki, dürüst ve çalışkan olduğunu ancak dış politikayla zerre kadar ilgilenmediğini söyledi. Ve bu da bir sorun.

İlk döneminde Trump'ın sevmediği bir "sert adam" yoktu: Orban, Şi, Putin, Duterte, Erdoğan ve elbette Kim Jong Un. Bu dünyanın Merkel'leri, Macron'ları ve May'lerini o kadar da değil. Yine de yüzde 100 kesin bir şey var ki o da kasımda kazanması halinde muazzam bir çalkantı yaşanacağı.

Ancak 2017'den çok önemli bir farkı olacak. O zaman, ayak takımı ordusu, karmakarışık, işlevsiz, gösterinin sonuna gelmiş bir Beyaz Saray'da ilerledikçe kafadan uyduruyordu; bu sefer büyük bir planlama yapıldı. Asıl rahatsız edici soru şu: Amerika'nın müttefikleri de aynı derecede hazırlıklı mı?

Jon Sopel, BBC Kuzey Amerika'nın eski editörü ve halihazırda Global'da "The News Agents" podcast'ini sunuyor



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU