Sorun Netanyahu ve Hamas'ın temsili rolü

Önümüzdeki günlerde iki durak paradoksuna ve birçok tarafın kandırma ve atlatmaya yönelik girişimlerine dair çok şey anlatan olaylara tanık olabiliriz

Fotoğraf: Said Khatib/AFP

Bugün bilindiği gibi, Filistin-İsrail başlığı altında iki durak bulunuyor;

Doğrudan ve güvenlikle ilgili olan ilki, Gazze'de 6 hafta süreli bir ateşkes sağlanmasını ve bu süre zarfında onlarca İsrailli esir ile yüzlerce Filistinli mahkumun serbest bırakılmasını hedefliyor.

Bu cephede pek çok tökezlemeye ve karşılaşılan zorluklara rağmen Hamas'ın ABD, Mısır ve Katar tarafından önerilen rehine anlaşması çerçevesine verdiği yanıt, nispeten olumlu bir işaret olarak değerlendirildi.

Söz konusu hareket ile İsrail hükümeti arasında dolaylı bir müzakerenin buna dayanacağı bildirildi.


Siyasi olan ikinci durağın başlığı ise, barıştır ya da doğası hâlâ çok belirsiz olan bir barıştır.

Bununla birlikte ateşkesi sağlaması gereken iki müzakereci taraf, yani Netanyahu ve Hamas bu durakta çözülmesi gereken sorun haline geliyorlar.

Bu ikinci durağa giden yolu, her biri diğerinden etkilenen ve birbirini etkileyen 2 denklemle özetlemek mümkün olabilir:

  • Birinci denklem; Batılı ülkelerle birlikte ABD'nin, Refah'ta yeni bir katliamı önleyebilmesi ve ardından Netanyahu ve hükümetinin düşmesi ile sonuçlanacak bir yol açabilmesidir. Zira böyle bir hadise, tüm cephelerde ilerleme sağlamak için yeterli olmasa da gerekli bir başlangıç ​​olmayı sürdürüyor. Aralarındaki iletişimin kesilmesinin ardından Joe Biden, iki gün önce, Netanyahu'yu Refah'a yönelik bir askeri operasyon konusunda uyardı ve her iki taraftan heyetlerin konuyu görüşmek üzere Washington'da bir araya gelmesi konusunda anlaştıklarını belirtti. Kendine güvenen bir garantör üslubuyla Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da bu görüşmeler öncesinde Refah'a herhangi bir operasyon yapılmayacağını söyledi.
     
  • İkinci denklem; Arap ve İslam dünyası ile ılımlı olarak nitelendirilen Filistinli güçlerin, Hamas hareketinin savaştan Hizbullah'ın 2006 savaşında elde ettiğini duyurduğu 'ilahi zafer' tarzında bir zaferle çıkmasını, ardından Filistinlilerin karar alma mekanizmalarını ve temsilini veya bunların önemli bir kısmını kontrol altına almaya çalışmasını engelleyebilmesidir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Elbette her iki denklemden birinde meydana gelen herhangi bir olumlu gelişme, diğer denklemin ele alınmasına da mutlaka olumlu olarak yansımalıdır.

Ancak iki durağın koşulları arasındaki fark, ikinci durağa ulaşımı engellemek için ateşkesin engellenebileceği ya da bozulabileceği yönünde haklı kaygılar doğuruyor.

Zira Netanyahu'nun ya da Hamas'ın cömertliğinin ve fedakarlığının onları doğrudan kişisel ve partizan çıkarları yerine barışı tercih etmeye yönlendireceğine dair bahse girmek zor.

Buna rağmen, dış güçlerin doğrudan ilgili bu iki güce baskı yaparak bunun üstesinden geldiğini varsayarsak, oldukça ölçülü bir iyimserliğe kapılabiliriz.

Böyle bir olasılıkla başa çıkmak için siyaset ve araçları kaçınılmaz olduğundan, İsrail'de Netanyahu'dan bağımsız hareket etmeye yönelik işaretlerin arttığını fark etmeye başladık.

Savaş kabinesi üyesi Benny Gantz'ın Başbakanı'na bir meydan okuma olarak nitelendirilen Washington ziyareti bunun bir örneğiydi.

Bir diğer örnek, Savunma Bakanı Yoav Galant'ın Haredi Yahudilerinin orduda görev yapmama muafiyetini kaldırma mücadelesi ile başlattığı bir dizi isyankar girişim ve "[Askeri] sorumluluk üstlenmenin otoritenin kaynağı olduğu" duyurusuydu.

Diğer tarafta Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın, yeni bir hükümet kurması için Muhammed Mustafa'yı görevlendirmekte oldukça geç kalması da aynı kategoriye giriyor.

Yeni hükümetten Ramallah'ta Filistin Ulusal Otoritesi'ni reforme etmesi, ama aynı zamanda ve esasında, olası bir Filistin devletine ulaşmak için İsrail ile Batılı müttefikleri arasındaki mevcut uçurumdan yararlanarak siyasi sürece katılması bekleniyor.

Rehinelerin ve mahkumların serbest bırakılmasının eşlik edeceği altı haftalık bir ateşkes ile yolu açmak, doğal olarak, bir dereceye kadar genel bir rahatlama yaratacak ve her iki taraf için de siyasi yaşam ve eleştirel değerlendirmeler için daha geniş fırsatlar sunacak. Bu da güvenlik durağından siyasi durağa geçişe hizmet edecek.

Hamas ve diğer direniş örgütlerinin Abbas'ın hamlesini hedef almalarına gelince, güvenlik alanında müzakerelerin bir tarafı olması istenen Hamas'ın siyasi durakta el-Fetih, Ulusal Otorite ve bazı Arap ülkelerinin arkasına saklanma sınırları dışında, müzakerelerin bir tarafı olarak kabul edilmediği gerçeğini görmezden geliyorlar.

Buna karşılık Netanyahu protestocu pozisyonunu başka bir şekilde ifade ediyor;

İsrail'deki siyasi yapının geri kalanından ve tüm dünyadan daha yüksek tekliflerde bulunmak, savaşı İbrani devletinin varoluşu ve kaderi ile özdeşleştirmeye devam etmek.
 


Gerçek şu ki, siyasi kabul edilebilirlik, bundan yoksun olan Hamas ile bu kabulü kaybetme tehdidi altında olan Netanyahu arasında ortak bir nokta.

Her iki taraf da, eğer baskıdan kurtulabilirse, siviller üzerindeki etkisi ne olursa olsun, çatışmanın siperleri ve tünellerinde kalmayı, farklı iki dil ve yöntem ile de olsa reddettikleri Filistin devletinin kurulabileceği siyasi bir yarını yaşamamayı tercih ediyor.

Buna ilaveten, iki taraf da 1993'te kabul edilen Oslo'dan önceki yok edici çatışma zamanında sıkışıp kalmışlar.

Oslo Anlaşması, kendisine yöneltilen eleştiriler ne olursa olsun, Filistin durumuna maddi bir somutluk kazandırdı ve sorunun çözümü için şiddet içermeyen yollar önerdi.

Ancak aynı zamanda çatışmaya ilişkin ham ideolojik bakışın, yani Netanyahu örneğinde milliyetçi, Hamas örneğinde ise dini bakışın sınırlılığını da kanıtladı.

Önümüzdeki günlerde iki durak paradoksuna ve birçok tarafın kandırma ve atlatmaya yönelik girişimlerine dair çok şey anlatan olaylara tanık olabiliriz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU