Geçmişten bugüne… Cenin Mülteci Kampı’nda ne değişti?

1953 yılında kurulan kampın alanı yaklaşık yarım kilometrekareyi buluyor

Fotoğraf: AFP

Çok sayıda kamp sakini, İsrail bombardımanından kaçmak ve güvenli bir yer bulmak amacıyla çocuklarıyla birlikte kamptan ayrılmak zorunda kaldı.

Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin Mülteci Kampı, ‘Ev ve Bahçe’ adlı bir askeri operasyon ilan edildikten sonra İsrail ordusunun 2002 yılından beri benzerlerine tanık olmadığı büyük çaplı bir saldırıya tanık oldu.

Kampa yapılan saldırının ilk anlarında çok sayıda binaya helikopterlerle saldırı düzenlendi, ardından 150'den fazla askeri araçla sayıları bine ulaşan İsrail askerleri bölgeye intikal etti. Askeri araçlar kampın girişlerine yaklaşırken, Filistinli gençler aceleyle girişleri beton bloklarla kapatıp lastik tekerlekleri ateşe vererek araçları dışarıda tutmaya çalıştı. Daha sonra İsrail güçleri ile Filistinli direnişçiler (özellikle de Cenin Taburu olarak bilinen grubun üyeleri) arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.

Helikopter saldırıları ve gerçek kurşunlar arasında, İsrail ordusunun istihkam birimi liderliğindeki İsrail buldozerleri, araçların girmesinin önünü açmak için kampın sokaklarına baskın düzenledi. Bu girişim, Cenin kampı sakinlerinin hayatını kuşatan zorlukları ve tehlikeleri ikiye katlayan su, elektrik ve iletişim ağları da dahil olmak üzere kampın altyapısına zarar verdi.

Filistinli gruplar, kamp girişlerine ve sokaklara yerleştirdikleri silahlar ve patlayıcı cihazlar da dahil olmak üzere kendi kapasitelerini ve basit yeteneklerini kullanarak saldırılara karşılık verdi. Bu, İsrail ordusunu bombardıman, canlı mermi ve gaz bombalarının etkisi altındaki kamp sakinlerini evlerini boşaltmaya sevk etti ve 4 binden fazla Filistinliyi kampın dışındaki evlerinden kaçmaya zorladı.

Cenin kampında yaşayan 29 yaşındaki genç adam Muhammed Salih, Al Majalla ile yaptığı telefon görüşmesinde “Su yok, elektrik yok, yemek yok, çocuklar dehşet içinde. İşgal ordusu kadın, çocuk, yaşlı, hasta dinlemiyor, onları hesaba katmıyor” açıklamasında bulundu.

Salih, hasta annesi de dahil olmak üzere ailesini yürüyerek tahliye ederken yaşadığı sıkıntıyı anlattı. İsrail ordusunun Cenin Devlet Hastanesi civarında bile kadınların, çocukların, yaşlıların ve hastaların durumu ile ilgilenmemesine duyduğu üzüntüyü dile getiren Salih, telefon görüşmesi sırasında duyduğu silah sesleri üzerine, “Sokaklarda yaralılar ve ölüler var. Onlara kimse ulaşamıyor” ifadelerini kullandı.

Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre Salı günü gerçekleşen askeri operasyon 12 kişinin ölümü ve 120 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanırken, İsrail ordusu operasyonun doğrudan hedef aldığı 350 aktivistten 120 kişinin tutuklandığını duyurdu.

Filistin kamplarının son büyük işgalinden 21 yıl sonra Cenin'de gelişen son olaylar, yoğunlaşan saldırganlığın ardındaki saiklerle ilgili şu soruyu gündeme getiriyor: İsrail ordusu şimdi işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin Mülteci Kampı’nı neden hedef alıyor?

 

1953 yılında mültecileri barındırmak için kurulan Cenin Mülteci Kampı, Cenin şehrinin kuzeybatısında yer alıyor. Alanı yarım kilometrekareye ulaşan kampta yaklaşık 15 bin kişi yaşıyor.

 

Filistin kimliğine bağlılık

Cenin Kampı, 1953 yılında Filistinli mültecilere barınma alanı sağlamak için kuruldu. Kamp, adını aldığı kentin kuzeybatısında yer alıyor. Kampın kuruluşu, 1948'deki Filistin Nekbesi'nin ardından komşu köylerde yaşayanların yerinden edilmesine ve aynı yıl İsrail Devleti'nin kurulmasına kadar izlenebilir. Alanı yarım kilometrekareyi geçmeyen kampta yaklaşık 15 bin kişi yaşıyor.

Kamp, Batı Şeria'nın geri kalanı gibi, 1967 yılından sonra Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail arasında 1993'te imzalanan Oslo Anlaşmaları'na kadar İsrail işgaline maruz kaldı ve daha sonra Filistin güvenlik kontrolüne tabi oldu. Kampın sakinleri güçlü bir sosyal uyum gösteriyor. Batı Şeria'daki diğer birçok şehir ve köyün aksine kamp, ​​siyasi bölünmelerle karakterize edilmiyor. Siyasi dönüşümler üzerine Filistinli bir araştırmacı olan İbrahim Rebayia, Al Majalla'ya verdiği demeçte bu durumu şöyle açıklıyor:

“Kampın sakinleri güçlü bir sosyal uyum gösteriyor. Batı Şeria'daki diğer birçok şehir ve köyün aksine kamp, ​​siyasi bölünmelerle karakterize edilmiyor. Kamp kendisini etnik belirleyicileri değil, tutarlı siyasi belirleyicileri olan bir kabile olarak görüyor. Bu da kampın her düzeyde tek bir blok olduğu anlamına geliyor.”

Cenin kampındaki asıl ağırlık tarihsel olarak el-Fetih Hareketi’ne aittir. Çünkü burası 1987'deki ilk Filistin İntifadası sırasında hareketin ‘Kara Panter’ gruplarının başlattığı merkezi noktaydı. 2000 yılındaki Filistin ayaklanması sırasında İslami Cihad Hareketi kamp içindeki en güçlü ikinci varlık olarak ortaya çıkana kadar bu şekilde devam etti.

Dün ve bugün arasında

Kamp içindeki siyasi ve askeri örgütlerin kaynaşması ve kamp sakinleri arasındaki homojen yapıları, son askeri operasyonlar sırasında bile kalıcı uyuma katkıda bulundu. Bu durum, operasyon sırasında kamp sakinlerinin belirli bir örgütten ziyade bir bütün olarak direnişe yönelik çağrı ve konuşmalarında açıkça görülüyordu. Bağlantıları ne olursa olsun, halk ve direniş savaşçıları arasındaki birbirine bağlılık, kamptaki siyasi ve askeri süreçlerin harmanlanmasına bağlanabilir.

2002 yılındaki İkinci Filistin İntifadası ve Savunma Duvarı olarak bilinen İsrail askeri operasyonu sırasında Cenin kampı en büyük işgalini yaşadı. 10 gün süren operasyona Cenin Muharebesi adı verildi. 53 Filistinli ve 23 İsrail askerinin ölümüyle sonuçlandı. Yaklaşık 150 ev yıkıldı ve kamptaki 435 aile evsiz kaldı. 2002 yılındaki saldırı sırasında, kamptaki Filistin direnişine ilk intifadaya karışmış bir nesil öncülük etti.

Sayıları sınırlı olmasına rağmen, saha aktivistlerinden, halk komitesi üyelerinden ve önceki faaliyetlerden veya 1994'te Filistin Yönetimi'nin kurulmasının ardından güvenlik servislerine katılımlarından elde edilen askeri uzmanlığa sahip kişilerden oluşuyordu.

Cenin Mülteci Kampı’nda yaşayan gençler arasında, işgal politikalarını reddetme fikri doğdu. 2002 yılından sonra yeni nesillerin bebeklerine amcalarının, halalarının ve ölen akrabalarının isimleri verildi.

 

‘Yaşayan Hafıza’

Bu büyük işgalin ardından, Filistinlilerin direniş fikrinden vazgeçmeleri nedeniyle değil, kampın gençlerinin öldürülmesi ve tutuklanması durumu nedeniyle kampta bir tür sükûnet hâkim oldu. Nispi sakinlik, direniş savaşçıları ile İsrail ordusu arasında ilk çatışmanın yaşandığı 2015 yılına kadar devam etti. Daha sonra Filistinlilere yönelik tutuklamalar, cinayetler ve dolayısıyla gerilim giderek arttı. Bu da İsrail'i bir askeri işgal gücü olarak Cenin'e ekonomik kolaylıklar sağlayarak durumu sakinleştirmeye sevk etti. İsrail, kampa ekonomik teşvikler sağlamaya çalıştı. Bu teşvikler arasında işgal altındaki bölgelerden yaklaşık 8 bin arabanın alışveriş ve şehir turları için Cenin'e girişinin kolaylaştırılması yer alıyordu. Bu para enjeksiyonu yerel ekonominin büyümesine katkıda bulundu.

Tarım ürünlerinin İsrail'in iç kesimlerine ihracatı aktifti ve çok sayıda Filistinli işçinin girişine izin verildi. Ancak bu ekonomik çözümler, gençliğin önceliği her zaman özgürlük ve onur içinde yaşamak olduğundan, işgali bitirme yönündeki ezici irade ve arzuyu kırmayı başaramadı.

Büyük işgal sırasında Cenin'in liderlerinden biri olan Cemal Huveyl, ‘Yaşayan Hafıza’ adlı kitabında Cenin kampındaki gençlerin kendilerini dışlanmış hissetmeye başladıklarını ve işgalci İsrail rejiminin politikalarını reddettiklerini vurguladı. 2002'den sonra doğan çocuklara şehit olan amca, teyze ve yakınlarının isimlerinin verildiğini gözlemledi. Bu uygulama, olayları doğrudan yaşamamış olanlar için bile anıları canlı tutmaya yetiyordu.

Rebayia, İsrail uygulamalarının ve tacizinin devam etmesinin, 16-25 yaşları arasında gerçeği reddeden yeni nesillerin hafızasına kazındığına inanıyor. Söz konusu durum onları, 2021 yılında orduyla bir çatışma sırasında İsrail güçleri tarafından öldürülen genç adam Nebil el-Umuri gibi, kendi yaptıkları modellere dayanarak sıfırdan kendi deneyimlerini inşa etmeye sevk ediyor. El-Umuri, Cenin Tugayı'nı kurmasıyla tanınıyor.

Cenin Taburu ve otorite ile ilişkisi

2020 yılından önce Filistin güvenlik hizmetleri, kamplarla doğrudan temastan kaçınarak kamp içindeki sorunları çözmek için yerleşim yerlerini kullandı. Ancak Kovid-19 salgınının patlak vermesiyle birlikte güvenlik güçleri, özellikle direniş faaliyetleriyle ilgili olarak kampa her türlü müdahaleyi durdurdu. Bu kısıtlama veya müdahale eksikliği, dinamiklerde bir kaymaya izin verdi.

2020 yılında, başlangıçta az sayıda kişiyle ilişkilendirilen Cenin Taburu ortaya çıktı. Geleneksel bir askeri teşkilatı temsil etmiyordu, daha ziyade hâkim siyasi koşulların reddinde kök salmış bir fikir olarak gelişti. İsim, geleneksel Filistin hizip örgütlerinden bağımsız olarak mevcut koşulları reddeden ve silahlı direnişi benimseyen herkesi kapsıyordu. Bu yeni ortaya çıkan grup, kapsamlı askeri deneyim ve resmi eğitimden yoksun olmakla birlikte dayatılan gerçekliği reddetme ve silahlı direniş yoluyla özgürlüğü arama konusunda net bir vizyona sahipti.

Taburun adının ve üye sayısının artmasıyla birlikte, Cenin Taburu kamp sakinleri arasında geniş bir popüler taban elde etti. Bunun yanında Cenin Taburu geleneksel sembollerden ve Filistin siyasi örgütlerinden uzak durdu.

Kampın içinde gelişen direniş durumu nedeniyle ve hatta Cenin Taburu ortaya çıkmadan önce İsrail, Filistin Yönetimi liderlerini silahlı Filistin gruplarının öldürülen üyeleri için taziye törenlerine katıldıkları için eleştiriyordu. Bununla birlikte Rebayia, mevcut direniş durumunu destekleyen geniş halk tabanı nedeniyle otoritenin harekete geçemeyeceğine veya Cenin ve kampındaki mevcut gerçeği değiştiremeyeceğine inanıyor.

Rebayia, “Filistin Yönetimi'nin müdahalesinin ve İsrail'in buna yönelik eleştirisinin sadece yetenekle değil, arzu ve iradeyle de bağlantılı olduğuna inanıyorum. İsrail, yetki ve egemenliğinden arındırılmış, siyasi bir ufku olmayan bir yönetim istiyor. Kanaatimce bu, özellikle de halk desteğiyle öne çıkan Cenin kampı söz konusu olduğunda, hiçbir otorite tarafından rahat ve kabul edilebilir bir durum değil” ifadelerini kullandı.

Neden Cenin kampı?

2005 yılında eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Gazze Şeridi'nden çekilme kararı aldığında, Cenin kentindeki bazı İsrail yerleşimlerini de boşaltma kararı aldı. Cenin’i Batı Şeria'daki diğer şehirlerden ve kamplardan ayıran şey buydu. Yeni kuşakları direnişe iten sebeplerden biri de geçmişte olduğu gibi saldırı durumundan savunma durumuna geçmekti. Belki de bu, Cenin'in silahlı çatışmaya daha çok gitmesini açıklıyor.

Ayrıca İsrail aşırı sağı, Batı Şeria'daki yerleşimci sayısını artırmak için her türlü çabayı sarf ederken, Filistinlilerin yerleşim birimleriyle çevrili, nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bölgelerdeki varlığını sınırlıyor. Rebayia'ya göre, artık ‘Filistin devleti tartışması marjinal hale gelirken Batı Şeria ve İsrail'in kendi içinde tam teşekküllü bir yerleşimci devlet planlamaya ve kurmaya odaklanılıyor.’

Rebayia, Cenin kampına yönelik askeri operasyonun, ‘2030 yılına kadar Batı Şeria'da bir milyon yerleşimciye ulaşma hedefiyle yerleşimci bir devlet kurma yolunda hızla ilerleyen aşırı sağcı hükümetin planlarını bozan durumu bastırma ve ortadan kaldırma girişimi’ olarak anlaşılabileceğini de sözlerine ekledi.

*Majalla'da yer alan bu analizin çevirisi Şarku'l Avsat'a aittir.

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU